21 Kasım 2008

Mustafa Filmi Hakkında

Evet Can Dündar doğruları filme aktarmış olabilir, evet Atatürkün insani yönlerini doğru bir şekilde sunmuş olabilir, zaaflarını, korkularını, hayatının bilinmeyen yönlerini bize göstermiştir, doğrudur. Fakat neden? Atatürkü daha çok sevmemiz için mi? Sadece gerçekleri yansıtmak için mi? Bence hiçbiri değil..Gerçekleri yansıtmış olmak ne zamandan beri bir sinema filminin hedefine ulaşmasını sağlayan faktör oldu.Gerçekleri yansıtmak nedir ki? .Tabii ki kim olursa olsun her insanın zaafları vardır. Ama bu gerçeği anlamakta zorlanacacağımız bir çağda yaşamıyoruz sanırım, en azından umarım.Yani heralde Atatürkü insan üstü bir varlık gibi görecek pek kimse yoktur.Bize böyle anlatıldığını söyleyenlere gülüyorum.
Filmin sorunu bence şu; iki farklı durum var ortada, birincisi bir kahramanlık destanının kahramanı olan insanın bunu nasıl başardığını anlatmak, ikincisi ise bu kahramanın bu işleri yaparken özel hayatında yaşadıkları.Film bu iki hayat arasında gidip geliyor.ama o kadar fütursuzca oluyor ki bu, insanlar tam kurtuluş savaşından bahsedilen, tarih kitaplarında yazan kahramanlık öykülerinin görselliğini ve anlatımını perdede ararken, konu bir anda Atatürkün tabii ki insani duygularla ve biraz yanlızlık ve çaresizlik kokan sevgilisine yazdığı mektuba dönüyor.Evet bu olmuştur.Savaş devam ederken Atatürk bunları yapmıştır.evet çok içki ve sigara içmiştir, karanlıktan korkuyordur, sığır sürüsünü isyancıların ordusu sanmıştır.Bu gerçek hayatta olmuştur.Ama sorun şu; maalesef benim güzel ülkemde hala o zamanları yani savaş yıllarını anlatan, bu mücadelenin nasıl kazanıldığını anlatan, hakkıyla yapılmış bir film olmadı.Olsaydı, insanlar(yani filmi eleştirenler aslında) Atatürkü bu filmde de bu yönüyle görmüş olduk diyebilirierdi.Filmin beklentisi belki bu cümle.Ama hayır.Asıl anlatılması gereken (perdede) daha anlatılmadı. İnsanlar bunu bekliyordu perdeden.Atatürkün zekasını görmek istiyordu.Ama film(Can dündar) neyi anlatması gerektiğine karar verememişti, arada kalmıştı.Filmin problemi buydu.
Katılmadığım başka bir konu da şu; filmin Can Dündarın gözüyle Atatürk anlatımı olduğu.Böyle söylenmesinin daha doğru olacağı.Eğer böyle bir açıklamayla eleştirilere cevap verilirse, Atatürk karşıtı olan ve Atatürkün filmin içinde de geçen bazı konuşmalarını(özellikle din ile ilgili olanlar) baz alarak yapacakları yapıtlara cevap hakkımız ortadan kalkar. Onun gözüyle Atatürk deyip geçebilecek miyiz? Bunları Atatürk söylemiştir, gerçektir, o zaman yer almalıdır yayınlanmalıdır diyebilecek miyiz?Sadece bu konunun üzerinde durulması bizi rahatsız etmeyecek mi? Unutmayalım ki bu bir tarih filmi.Tarihi anlatıyorsan tabii ki yoruma yer olmaz, ama sonuçta 2 saatlik bir film yapıyorsun ve olan herşeyi koyamayacağından seçim yapmak zorunda kalıyorsun.İşte bu seçim YoRuMdur!!!
(Eşim Fatih Aksoy'dan alıntıdır.)

1 Kasım 2008

bak ya şu hatunlara!

çok yakın bir aile dostumuzla konuşmuştuk bu konuyu:kızlara küçükten beri anlatılan masallar temasını.kızlara yani daha doğru tabirle bayanlara küçük yaşlardan itibaren erkek egemenliğinin empoze edilmesi konusu...anlatılan masallara baktığımızda genelde bir bayan ve beklenilen beyaz atlı prens hep başrollerde.örneğin pamuk prenses.hiçbir iş yapamayan, bütün işlerini yedi tane erkek cücenin yaptığı bir bayan profili.sabahtan akşama kadar öyle yatıyor(aslında bir nebze mutluyum erkeklerin çalışmasından masalın başlarında) ama sonra noluyor haydiii beyaz atlı bir prens gelip hayata döndürüyor tekrar pamuk mudur keten midir prensesimizi.be kadın! bu yaşa gelmişsin kocaman olmuşsun bir organize etsene şu cüceleri ne gerek var elalemin prensine!diğer bir hatuna bakıyoruz:rapunzel!hani şu babası tarafından kuleye hapsedilmiş şahıs.e be kızım e be kızım!sen uzattın madem o kadar saçlarını neden adamı yukarı çekiyorsun kesip bağlasana bir yere,kendin insene aşağı.yok illa malum erkek gelecek diye bekle!daha bitmedi diğer bir abla da neydi onun adı yaa hah külkedisi.abla tamam haklı üvey anne,kardeşler falan psikoloji bozuk.bütün işleri yapıyorsun temizlik,dikiş,ocağı yakmalar falan.e be kızım madem bu kadar beceriklisin.gitsene dışarıya gündeliğe.masaldaki saraya gitsen haftada bir, zaten köşesin!ama yok!illa prens gelecek.masaldaki imaj da şu:kısa yoldan direk sonuca ulaşmak.yani ne uğraşıcak kızımız sarayın veliahtını ayarladın mı zaten olay bitmiştir :) neyse işte bize küçüklükten beri anlatılan masallar ve ana fikirleri böyle.güzel bir bayan ve illa beklenen bir erkek!aslında bunların hepsinin batı masalları olduğunu düşünürsek çok da kızmamak lazım.türk masalları ve destanlarımızda ise her daim güçlü kadınlar,at tepesinde,elinde silah hatunlar...işte kadının gücü durumu yani..neyse gecenin bu vakti beylerin çok da sinirlerini zıplatmadan çekiliyorum aradan.gökten düşen üç elma misali...siz düşünün biraz...

7 Ekim 2008

söylenecek bir şey yok bu dizelere...

“yarından sonra"

Şimdi yaşamalıyım seni
Yarından sonra çok geç
Erteleme, iteleme, öteleme beni
Şimdi tutmalıyım ellerini
Neden diye sorma
Anlaman için çok geç
Hayat pulları kırmadan
Ve içimden, sürekli, durmadan
Şimdi söylemeliyim sevdiğimi
Yarından sonra çok geç

İnsanoğlu ne tuhaf bak
Kimi yarın için yaşar…
Yelkovanla yarışan,
Sinsi bir akrep gibi…
Kimi pişman bugünden
Kalbi geçmişe saplı,
Kanadı paslı çelikten,
Köhne bir bıçak gibi…

Beklemekse ihanet
Hem zamana ihanet
Hem de kalbe ihanet
Giden gider gelmezse
İşte budur felaket
İşte budur kıyamet

Dile gelmemiş her aşk çünkü
Kalbinde hiç çizilmemiş
İkiz bir kenar bırakır
Oysa iki ismi var sevdanın
Biri senin adınsa
Diğeri benim adım
Yarından sonra çok geç
Ya söyledin, söyledin
Ya yakaladın, yakaladın

Yiğit Güralp
(şiir www.doludizginyıllar.com'dan alıntıdır)

2 Ekim 2008

şeker tadında bayramlar...

ramazanın o huzur içinde geçen günlerini bayram günleriyle sonlandırdık.30 gün oruç tutamamış olsam da tuttuğum günlerden alışkanlık kaldı bende.uzandığım her yiyecekte "acaba oruçlu muyum?" sorusu geliyor aklıma hala :) geçer herhalde.vee bayram! öpülen eller,yapılan ziyaretler ile bir bayramı daha şu dakikalarda sonlandırdık.bayram günleri ülkemizde gelenekten ziyade tatille özdeşleştiği için bayram demek tatil demekti tabiki.uzuun bir aradan sonra çalışmaya başlayan biri olarak hiç hoşuma gitmedi tabiki bu tatil.zaten yorgun değildim ki!neyse öyle böyle geldi geçti tatil bile.umarım herkes için iyi geçmiştir ve belki hala geçiyordur.bayram dönüşü evlerine dönen sürücülere son sözüm: lütfen dikkatli olun.her şeyin başı sağlık,her şeyin başı can!lütfen geç kalın ama sağsalim varın.pazar-ptesi günü ana haberlerde yaralı-ölü istatistikleri vermesinler artık.lütfen dikkat edin!son olarak canım gülüm balım "çilekli pastam"ın sitesinden onun izniyle arakladığım bir testle baş başa bırakıyorum sizleri.gerçekten çok eğlenceli mutlaka deneyin...sağlıkla,huzurla,başarıyla ama önemlisi aşk la kalın... Tıklayın

25 Eylül 2008

ziller yeniden çalıyor...

arkamdan kayıplara karıştı diyenler olmuş.yok buralardayım ama bu haftalar farklı telaşlar içindeyim.ee malum okullar açıldı ben de bir türk dili edebiyatı öğretmeni olarak okuluma ve öğrencilerime kavuştum.o yüzden sesim çıkmıyordu.ama bu sessizlik kesinlikle ve kesinlikle keyifsizlikle alakalı değil.aksine çok keyifli günler yaşıyorum.hatta okuldaki öğretmen arkadaşlarım sessiz bir insan olabileceğimi hayal bile edemiyorlar.keza ben sürekli konuşma ve koşturma içindeyim okulda.yeni bir kadro,yeni öğrenciler hatta yeni müfredat konuları bile keyif veriyor :) çok şükür yani iyiyim...hafta içi her gün okulumla birlikte olup hafta sonları da gezme,tozma vb işlerle ilglieniyorum :) şimdilik son durumlardan haberdar olun istedim.öyle edebi yazılar yazamıcak kadar yorgunum şu an.sadece bilgisayarımdan yükselen "Elveda Rumeli" nin dizi müziklerine bıraktım kendimi.ısrarla ve şiddetle albümün temin edilmesi önerilir.özellikle albümün 3.şarkısı "bozdoğan" ve 4.şarkısı "jarnana" adlı parçası üstünüzdeki sıkıntı ve yorgunluğu alacak inanın bana...keyifler diliyorum kocaman..buralardayım yani kaybolmadık :) takipteyiz...

9 Eylül 2008

benim aklıma gelenler bu kadar eklerseniz yayınlarım...


üzülüp ağlamak yerine gezelim
daha çok et yemek yerine daha çok sebze yiyelim
daha çok tv izlemek yerine daha çok okuyalım
her zaman anlatmak yerine biraz da biz dinleyelim
isyan etmek yerine kabullenelim
merak etmek yerine deneyelim
saklamak yerine söyleyelim
ertelemek yerine şimdi çözelim
ağlatmak yerine güldürelim
oturmak yerine yürüyelim
daha çok kola yerine daha çok su içelim
kendimizi ihmal etmek yerine daha çok önemseyelim
hayatı ıskalamak yerine tam ortasına girelim
hep siyah beyaz yerine başka renkleri de önemseyelim

değiştirdim yine....

evettt yine değiştirdim napalım değişiklik lazım hayata dedik bari sözümüzde duralım.iftara birkaç saat kala nette vakit geçiriyorum görüldüğü gibi.insan ramazan ayında sabrı daha bir benimsiyor daha bir anlıyor.hayatta da böyle aslında.bir şeylerden mahrum kalıyoruz istemeden de olsa ama sonra güzel olaylar demek istediğim mutlaka güzel bir iftar sofrası bizi bekliyor.bir sürü örneğini görüyoruz hayatta.insan bunalıyor,sıkılıyor,her şey üst üste geliyor resmen."bu kadarı fazla" dediğiniz anda başka bir sorun kıs kıs gülüyor köşe başından bize doğru yol almaya başlıyor bile.oluyor böyle zamanlar.ama inanın hiçbir acı sonsuza dek sürmüyor.başa gelen her şeyin bir sebebi var.mutlaka bir nedeni var başımıza gelmesinin.o yüzden her şeyin hayırlısını gönderiyorum size.her gecenin mutlaka bir sabahı vardır.benim hala umudum var size de kocaman kocaman umutlar gönderiyorum yakalayın bir de bu şarkıyı şarkıya da klibe de hastayım :)
not: bana şu kelimelerin içine linkler saklamayı öğreten çilekli pastamı da öpüyorum en güzel yerlerinden :)

8 Eylül 2008

huzur diliyorum herkeslere...

özledik birbirimizi dimi?ne zamandır yazmıyordum yazamıyordum demek daha doğru.kendimle fazla haşır neşir oldum ve yazamadım bir türlü.iyiyim ama çok şükür.üstümdeki kara kara bulutlar dağıldı gibi biraz.dinleniyorum,geziyorum,eski arkadaşlarımla görüşüyorum.çok iyi geldi hepsi çok şükür.bu arada tabi ramazan a girmiş bulunuyoruz.Yüce Rabbim herkese hayırlı etsin şu günleri.insan huzur doluyor bu ayda.daha bir sakiniz daha bir huzurluyuz sanki.huzurumuz daim olsun inşallah bugünler geri gelmiyor geçirdiğimiz hiçbir günün telafisi yok.bugün günlerden 8 eylül 2008 ve bir daha böyle bir gün yaşanmayacak.o yüzden lütfen sakin olalım mutlu olalım her şeyi oluruna bırakalım olmaz mı?ben öyle yaptım çok da iyi geldi tavsiye ederim sevgiler ve hayırlı ramazanlar...zamanın bizi beklemediğiyle ilgili bir de şarkı gönderiyorum size afiyetle dinleyin.. zaman beklemiyor....

6 Ağustos 2008

sadece bir kere! değerlendirmesini bilene..

Bir fizik dersidir hayat
Ne vakit yolunu zamana bölsen
Sana daima hızını verir
Kimse zaman vermez oysa
Sen ne kadar hızlı gidersen git
Hayat sana hep yavaş gelir

Ne kadar yaşasan acemisin
Ne kadar koşsan yavaş
İyiyi ve kötüyü peki
Söyle kim bilebilir

Oysa bozuk saat bile
Günde en az iki kere
Hiç tereddüt etmeden
Sana doğruyu gösterir

Ve ne tuhaf ki hayata
Her gelen insan gibi
Gençlik de şu başa
Yalnızca bir kere gelir


Yiğit GÜRALP

belki...

bir an kapasam gözlerimi..her şey güzel olsa artık tam gözümüzü açtığımızda bir kutlamada bulsak kendimizi herkes bize gülümsese..."evet şu an senden mutlusu yok" dese biz de aynen öyle hissetsek.şu içimizdeki boşluk duygusu dolsa..hayata yeniden ve bu kez daha farklı bir yerden baksak..silsek her şeyi bütün kötü anıları.."her şey geçti bak" dese biri."bak sen bu kadar üzüldün ağladın ama geçti artık" dese yalan söylese kandırsa bir kere...şu ordan oraya atarak kendini çarpan kalbim dinlense biraz.bir liman bulsak,gitsek ve bir daha hiç gelmesek bu şehre...artık şu yazıları yazarken ağlamasam...çok karanlık bugünlerde bu yazıyı da siyah yapsam kapatsak her şeyi...

26 Temmuz 2008

sakıncalı

evet çok sakıncalı diye karşı çıkıyorum. neye mi? tabi ki plan yapmaya..plan yapmamalı insan.hayatı olduğu gibi geldiği gibi kabullenmeli diye düşünüyorum.tersini yapmak mı? tam bir hayal kırıklığı.kırıklıklar,kırgınlıklar,hüzünler,üzüntüler...ama maalesef ne kadar başarılı olabiliyoruz bu konuda.her adımımız plan değil mi?akşama şunu yapayım,cuma günü şunlarla görüşürüm,haftaya,gelecek aya,seneye...liste uzadıkça uzuyor..plan yapmamalıyız derken bile yeni bir plan doğmuyor mu sizce de?işte bundan böyle daha bir kararlı olalım o zaman anı yaşamaya,hazırlık yapmamaya...yolda yürürken,metroya binerken,uyumaya çalışırken,yastıkla cebelleşirken sürekli bir şeyler tasarlamıyor mu bu yorgun beyinler?beynimizin %10 unu kullanıyormuşuz biz insanlar."hey diğer %90 lık bölümü nerdeymiş?"diyenleri duyar gibiyim.%10 luk bölümü bile fazla gelirken zaman zaman, napıcaz geri kalanı.daha mı fazla zeki oluruz diye mi düşünüyorsunuz?"ah işte bu yüzden ben hedeflerime ulaşamadım,işte bu yüzden aya gidip orada yeni yaşamlar keşfedemedim!"hayır,kesinlikle öle değil durum.biz yine aynı hayatları yaşayıp,aynı şeylere kafa yorucaktık.sizce böyle bir konumda beynimizin %100 ünü kullanmak yazık olmaz mıydı?neyse konuyu çok fazla dağıtmadan başa dönerek toparlamak gerekirse yeni bir günü yeni bir haftayı yeni bir insanı plan yapmadan karşılayalım olur mu? Allah isteyene verir,plan yapana gülermiş çünkü..

14 Temmuz 2008

çok huzursuzuz...

çok kırılganız,çok mutsuzuz...neden ki?annelerimiz,teyzelerimiz gibi 50 yaş grubunu gözlemlediğimde hemen hepsinin türlü türlü sıkıntılardan geçtiklerini ve bugünlere geldiklerini görüyorum.başlarından geçenleri dinledikçe ağzımız daha bir açılıyor şaşkınlıktan ve ne kadar şımarık olduğumuzu düşünüyorum birden.2000 li yılların gençleriyiz.ve çok mutsuzuz hepimiz.bütün psikolojik rahatsızlıklar dönemimizde çıktı: panikatak,depresyon,stres,... hele stresi öyle bir karşıladık ki hemen bağrımıza bastık.daha önce nerdeymişsin ya stres? millet olarak çok sevdik seni hepimiz stresliyiz çok şükür rabbime :) sıkıntıdan oluyor bütün bunlar.yine birilerini arıyorum suçlayacak.bu kadar korumamalılardı bizi yetiştirirken büyüklerimiz.bunu düşünmeye başladım son günlerde.sezenin şarkısını dinledim dün gece:"bu kızı yeniden büyütmeliyim,kor ateşlerde yürütmeliyim,değirmenlerde öğütmeliyim,farkındayım..."evet ben de farkına vardım galiba durumun.ailelerimiz çektikleri sıkıntıları çekmeyelim diye el bebek gül bebek büyütmüşler bizleri.cam fanus içinde korumuşlar her şeyden,herkesten.ama sanırım yanlış bir karar bu.onlara kızamıyorum.ama keşke daha az korusalarmış bizleri.biz de böyle mutsuz bir gençlik olmazdık belki.her şeyimiz var televizyonlarımız,bilgisayarlar,telefonlar,mp3 ler...o yüzden farklı gelmiyor bize hiçbir güzellik.var çünkü hepsinden var.büyüklerimizin gençliklerinde ise olan bir şeyy yok.komşunun evinde televizyon izlemeler,akrabanın küçülen elbisesini giymeler...ama o kadar eminim ki daha mutlu olduklarına.yokluk,hiçlik sanırım mutluluğu da,tatminkar olmayı da getiriyor yanında.bizimse gözümüz hep aç,daha fazlası yetmiyor daha fazlası.ama yine de etmiyor işte mutlu olamıyoruz.çok üzülüyorum...keşke böyle olmasaydı,keşke böyle olmasaydık.huzuru olmalı insanın bence sağlıktan bile önce.çünkü huzurla çıkıyor her şeyin tadı,sağlığın,paranın,konforun...Allahtan tek değil ama en büyük dileğim: "lütfen Rabbim hepimize huzur ver..." huzurlu kalın lütfen...

2 Temmuz 2008

itiraf ediyorum..

itiraf ediyorum evet:kadere inanıyorum.bunun için beni suçlayan arkadaşlarım olacaktır."bu yaşta ne alaka bu demode fikirler?,tuttu yine sofuluğun!" diyenleri duyar gibiyim.ama durum budur,kadere inanıyorum.ve bunun hayatı kolaylaştırıcı bir yol olduğunu düşünüyorum.her zorlayıcı yeni durumu "kaderde böyle yazılıymış" diye karşılamak belki de bir bakıma sıkıntılara karşı direnç göstermemek gibi. karşılaştığımız zorluklara,kötü sürprizlere karşı kullandığımız kılıç kalkan ekibinin bir üyesi.lisansüstü eğitim sırasında hocalarımızın o zevkli derslerinden birinde bazı ilginç kelimeler öğrenmiştik.üç önemli sözcük varmış meğer hayatımızda:ego,id,süperego.bunları kısaca hatırlatmam gerekirse kendi üslubumla: id,bizim hayvani diye nitelendirebileceğimiz duyguları barındırıyor.açlık,susuzluk,cinsellik...bunların hepsi "id" başlığında toplanabilir."süperego"muz var bir de adından bile belli kallavi bir şey olduğu. bu ise toplum ve değer yargıları diye adlandırılabilir.geriye bir tek ego kalıyor ego ise id ve süperego arasındaki köprü olarak görür vazifesini.daha bir örneklemek gerekirse "acıktım,susadım,sekse ihtiyacım var" gibi en yabani duygular hep "id" in cümleleri.süperego ise köşesinden hemen sesleniyor:"şişşş alo hayrola şaşırdın galiba,ne kadar ayıp insanlar aç yemek yiyemezsin;barajlarda su yok,su içemezsin;cinsellik mi! onu geç zaten mümkün değil!"işte böyle bir durumda egomuz devreye giriyor:"tamam,panik yok şimdi ben aranızı yapıcam sizin.susadın mı?içebilirsin ama şimdi değil birazdan,acıktın mı biraz daha sabret şu işim bitsin hazırlıcam."gibi cümlelerle yapıyor arasını bu ikisinin.bunu yaparken de baz savunma mekanizmaları kullanıyoruz bilinçli ya da bilinçsiz.bastırma,inkar itme,kabullenme,... bu üçü ile savunma mekanizmalarımız arasındaki ilişkilerle geçiyor bütün hayatımız.aradaki dengenin nasıl ve ne şekilde olacağı size kalmış.kolay gelsin...

1 Temmuz 2008

bu sivri zekaların her birine alkış gönderiyoruz...

-Bu yıl okula başlayan torunum için kuvvetli bir moral alkışı istiyorum. Daha ikinci gün: 'Örrrtmenim, taa evden buraya tel çizmeye mi geldik, hep yumarlak mı yapcaz, harf felan öretmicen mi?' deme cesaretini gösterdiği için.
-Bu taraf bitti.' diye CD'yi arkasına çeviren ve sonra da 'CD çalar çalışmıyor!' diye feryat eden anneme alkış az geliyor!
-Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneanem 'Bu ne?' diye sordu. Ben de kolay anlasın diye 'Hani benim bilgisayarım var ya onunla internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu zorunlu.' diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni; 'Yani modem bu' dedi bir alkış da bu anneanneye.
-Bir alkış da annesine yaz okulunu kazandığı müjdesini veren üniversite öğrencisine gelsin. Bu yaratıcılığa şapka çıkartılır.
-Tikky olduğu her halinden belli olan kızımız Beşiktaş-Taksim midibüsünde yanındaki arkadaşına dert yanmaktadır. ''Şekerim dördüncü kez girdim ÖSS'ye, ama yine kazanamadım, gidicem sonunda Amerika'ya o olucak. Böyle böyle beyin göçü oluyor işteeaa!'' Sen git, masrafları ben karşılıyorum.
-Bir alkış da lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir bitince sınıfa dönüp 'Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe yazmıştır' diyen hocaya, 'Niye, kağıt bulamamış mı?' cevabını veren arkadaşa gönderelim.
-Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.
-Bir alkış da lisede edebiyat kitabından bir metni tüm sınıfa sesli olarak okurken V. Hugo'ya 'Beşinci Hugo' diyen arkadaşımıza gelsin.
-Kardeşim karne almıştı. Fakat birçok zayıf notu vardı. Annem, babamla beni kenara çekip uyarıları sıralıyordu; 'Sakın çocuğun moralini bozmayın, sakın kötü bir şey söylemeyin.' Uyarılar özellikle babama yönelikti; 'Hele de sen, sakın çocuğun gururunu kırma.' Babam daha fazla dayanamadı ve sordu; 'Karne için ne zaman özür dileyeceğiz?' bir alkış da bu babaya..
-Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum. Yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor: 'Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?' Teyzem cevap veriyor: 'Bu paranın hayrını görme İnşallah yazalım.'
-Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: 'Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa.'
-5. Sınıfların Fen Bilgisi sınavının 2. sorusu: 'Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız.' Öğrencimizden gelen cevap: 'Hacdan gelenlere hacim denir. Örnek: Nasılsın hacim?'
-Hareketli bir Bağdat Caddesi akşamında, polis abilerimiz rutin olduğu üzere devriye gezmektedir. Işıklarda müşteri bekleyen taksiye yaklaşılır ve; ''Ticari, bekleme yapma, devam et.'' anonsu yapılır. Camdan eliyle "1 saniye"işareti yapan taksiciye, ikinci ve çok manidar anons gelir ardından; ''Ticari, benne pölümüye girme! Devam et dedik!''
mail yoluyla bu yazıyı paylaşan arkadaşım banuya teşekkürler...

28 Haziran 2008

değiştir!


bloğun şeklini şemalini değiştirdim biraz.oh be rahatladım valla.karanlık arka planlar,siyah zemin üzerine yazılar fazla karamsarlaşmışım galiba.ama bunu beğendim,sizin de beğeneceğinizi umuyorum.neler mi yapıyorum.aslında pek bir değişiklik yok bende.yakinen tanıyanlar detayları zaten biliyorlar.yaz geldi tabi ben bunları yaşarken.bulunduğumuz şehir itibariyle yazın gelişi daha bir anlamlı bizim için.her yer cıvıl cıvıl rengarenk.insanın içini açan bir yaşam var buralarda.tabi bir o kadar da hava sıcak.ama olsun klimalı ortamlarda görüşelim diyorum ben de herkese :) bakın bloğun rengini değiştirdim bir ferahlık geldi yerleşti bile.size de tavsiyem siz de değiştirin bir şeyleri elinizden geldiğince.bu değişikliğin ciddi boyutlarda olması gerekmiyor.işe gittiğiniz yolu değiştirin,evdeki eşyaların yerini değiştirin,makyajınızı,saçınızı,kravatınızı... değiştirin işte bir şeyleri.hep aynı gitmesin yaşam. monoton kalmak ya da kalmamak bu sadece sizin elinizde.maliyetli şeyler olmasına da gerek yok bunların.kek yapın mesela ama bu sefer farklı bir şeyler koyun bu sefer de tarçın koyun.bakalım güzel olacak mı benimki gibi sizin de TARÇINLIKEK iniz :) değişimlerde görüşmek üzere...

24 Haziran 2008

elinizden gelen...

yaşamak lazım.ömür dediğimiz şey kısa bir an göz kapayıncaya kadar.o yüzden bilmek görmek lazım başka diyarları.bir de ordan geçip bakmak lazım buralara.insan ne kadar çok erteliyor hayatı.çok acı.hep bir şeyleri beklediğimizden bahsetmiştim.kimse gelip uyarmayacak bizi unutmayın.o yüzden yaşamak lazım tadına bakmak lazım en tropik meyvelerin.içine çekmek lazımo uzak diyarların rüzgarlarını.ancak böyle yaşadığını bilebilir hissedebilir insan.yoksa yerimizde saydıktan sonra her zaman aynı şeyleri yaptıktan sonra ne anlamı var.hiç! toprak olacağız bir gün.üstümüzde biten otlara karışınca kadar biz ot olmayalım hayatta.yaşayalım lütfen.zorlayalım şartlarımızı.böyle çıkacak bu hayatın tadı.elimizden gelenin en iyisini yapalım bir de hayatta.her ne iş yapıyorsak mutlaka çok sevelim onu.ucundan kıyısından sevmeliyiz işimizi.yoksa ömür azap bizim için.elbet vardır görülecek bir güzel yan.onu bulmak lazım.kim olursanız olun en iyisi olun.ister bir doktor ister bir çöpçü.ama en iyi çöpçü olun.elinizden geleni ardınıza koymayın lütfen.hiçbir an...

18 Haziran 2008

karıştırdım her şeyi...


çocuk olmak.ne kadar kolaymış,o zamanlar bize dediklerinde ne çok kızardık dimi?"çocuksunuz hiçbir derdiniz yok" kızardık ve karşı çıkardık, o küçücük yüreğimizde bizim de sorunlarımız vardı elbet ve önemsenmemek hiç mi hiç hoşumuza gitmezdi.masumduk.sonra yavaş yavaş zaman geçti.büyüdük.büyüdükçe küçüldü gerçekten elbiseler ve değişti dertler.biraz da büyüdü galiba.biz de değiştik tabi.zaman geçerken,kırılırken bir tarafı kalbimizin biz de değiştik elbet.eski masumluğumuz gitti.o küçücük yüreğimize yeni duygular koyduk.kötü duygular hem de.artık hayata ve insanlara karşı daha bir temkinli olduk.biz eskiden masumduk bizi hayat böyle yaptı.kötü şeyleri aklımıza getirmeye hayat zorladı bizi.biz masumduk bütün suç hayatta! o zor geçen dakikalarda öğrendik güçlü olmayı.okuduğum bir meali hiç aklımdan çıkarmıyorum böyle zamanlarda:"Allah kimseye taşıyamayacağından fazla yük vermez!"o yüzden böyle açıklıyorum kendime."bu benim taşıyabileceğim bir yük demek ki" böyle diyorum ve kurtuluyorum o dakika.inanmalı insan.bir şeylere inanmalı mutlaka.Allaha,tanrıya,taşa,ineğe,..herkesin kendi seçimi neye inanacağı ama inanmalı insan bir şeylere dayanmalı..böyle düşünüyorum ve en çok inançsız insanlara üzülüyorum...

15 Haziran 2008

almadan vermek...


neden? neden insanlar bu kadar nankör? neden bu kadar benciller ve nasıl oluyor da kendilerini bu kadar düşünebiliyorlar? önce ben! sonra diğerleri.neden bu kadar cimriler ,sevgilerini bu denli nasıl esirgiyorlar? acaba biz mi değiştik? eski bayramları,eski aşkları,eski sevdaları anlatıyorlar ve dinliyoruz. dinledikçe hayran kalıyoruz.nasıl bir zamana geldik ki sevginin önüne neler geçmiş haberimiz yok. artık birbirimize karşı temkinliyiz,gardımızı almışız ve bekliyoruz hamleyi.amacımız kaybetmemek tabiki.asla düşmemek. kime karşı? bizim gibi etten kemikten bir insana karşı.yenilmemek tek amaç.alttan almak mı?ASLA! bilgisayar oyunlarındaki gibi stratejik düşünmek lazım bu zamanda,yoksa kaybedersin.ama böyle yaşanmaz ki her adımı düşünerek ömür geçmez ki! üstadın dediği gibi :"sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten" seviyorsa tüm hücreleriyle kalbiyle beyniyle sevmeli insan.sevgisinin çoğunu kendine ayırmamalı bir ilişkide insan.tüm varlığıyla sevmeli.artık zaman sevda çağı değil. biliyorum ve çok üzülüyorum artık eskisi gibi olmadığımız ve asla olamayacağımız için...üzgünüm...

14 Haziran 2008


gidebilmek.bu kelime tek başına olsa bile özgürlük duygusu aşılıyor bana.işte o zor geçen dakikalarda bir an olsun her şeyi bırakıp gidebilmek.inanın düşüncesi bile rahatlatabiliyor insanı.bence her yerden arkadaşı,dostu olmalı insanın.bir gün sığınabilmeli uzak bir diyara.bazen dünya birden tersine dönüyor.aşina olduğunuz,sevdiğiniz yerler yabancılaşıyor birden.öyle zamanlarda tek düşünce geliyor insana: gitmek.nereye,ne kadar süreliğine,.. bunlar hiç önemli değil bence.bir yerlere atabilmek kendini,kaçıp kurtulmak geride bırakmak her şeyi.uzak diyarlar çekici geliyor insana.evet oralara bir gitsek her şey bitecek gibi.bir gidip gelsek sıyrılsak her şeyden.atsak oradaki insanların yanına yüklerimizi,eve hafiflemiş dönsek.şu an uzaklarda olan bir arkadaşıma bunu sormuştum :" gideriz dimi?" o da benim ne niyetle sorduğumu anlayarak "gideriz" dedi.bu bile yeterdi biliyor musunuz? gidecek bir yerleriniz olsun,dostlarınız,arkadaşlarınız olsun.ve gidebilmeli insan,en azından bunu bilmeli...gideriz bir gün gideriz merak etmeyin...

patlama noktasına gelmek...



size de oluyor mu daraldığınız zamanlar?size de oluyor mu sağlıklı ciğerler ve yeterli oksijen olduğu halde nefes alamadığınız durumlar?kurtulmak lazım öyle zamanlarda karamsar düşüncelerden,silkinmek ve arınmak lazım.kendinizi nasıl iyi hissedebileceğinizi sizden daha iyi kimse bilemez.sizi rahatlatan o "şey" i yine kendiniz bulmalısınız.sıcak bir duş mu yoksa aksine soğuk bir duş mu?dışarı çıkıp gezmek mi yoksa uyumak mı iyi gelicek?siz belirleyin ama lütfen deneyin birtanesini.bu beden bize emanet ve herkes gibi bir yaşama şansımız var ikincisi yok.o yüzden bedeninize ve kendinize iyi bakın.daraldığınızda mutlaka rahatlayın,sakın patlamayın!

tabikiii tarçınlıkek tarifi...:)


3 yumurta
1 su bardağından az sıvıyağ
1,5 su bardağı toz şeker
3 su bardağı un
1 su bardağı süt
1 paket kabartma tozu
1 yemek kaşığı kakao
1 limon kabuğu rendesi
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı TARÇIN
Biraz dövülmüş ceviz.
Şeker ve yumurtaları 15 dakika süreyle çırpın. Üzerine yağı,unu,sütü,kakao ve kabartma tozunu koyarak karıştırın. limon kabuğu rendesi tarçın ve ceviz
leri de ekledikten sonra biraz daha karıştıtırıp kek kalıbına dökün. 175 derece ısıtılmış fırında 45 dakika pişirin.afiyet olsuuun...

13 Haziran 2008

erkekler marstan kadınlar venüsten..


kadınlar ne ister adlı bir film var şu sıralar tv de.evet kadınlar ne ister gerçekten?bir kadın olarak kendime bunu sorduğumda erkeklerin abarttıkları kadar çok şey mi istiyoruz acaba diye düşünüyorum.erkeklerle bambaşka yaratıldığımızın farkındayım elbette.bambaşka bir vücut bambaşka düşünceler farklı bir beyin ve kalp.bu yüzden anlayabilmek ve anlaşılmak sanırım o kadar kolay değil.ama orta yol bulmak gerek gibi geliyor.kadınların duygusal zekalarının daha yüksek olduğunu düşünüyorum.bu sebeple daha çok bu yönlü isteklerimiz var.sanırım farklı olduğumuzu kabul etmek ve karşımızdakini değiştirmeyi bırakmak yapılacak en mantıklı çözüm...

inadına iyiyim...

yeni tanıştık .yeni alışıcaz birbirimize.her şey güzel olacak inanıyorum.sadece inanmak bile yetiyor bazen.şu sıralar işler pek iyi gitmese de günler geçiyor.hani sorarlar ya nasıl gidiyor? aslında gitmiyor ben arkasından itekliyorum :) ama herkesin böyle zamanları yok mu büyümek de zaten böyle bir şey değil mi?insan acılarla yoğruluyor,ayağa kalkması için düşmek gerekiyor.bu aralar melankoliğim galiba pek bi sıkıcıyım o kadar sıkıcıyım ki kendimden bunaldım.her şey üstüme geliyor galiba yanlış yoldayım ve ters yöne girdim :) neyse dedik ya en başında umut.ne olduğunu bilmediğim bir umudum var hala her şey güzel olacak.inadına iyiyim :) siz de öle olun...