27 Ekim 2009

çaldım ama hayırlı bir iş için :)


evet yazıyı çilekli pastamdan yürüttüm;ama bence hepimiz birbirmizin sitesinden araklayıp yayınlayalım.çok ciddi bir meseleyle karşı karşıyayız.her ne kadar virüsün bilerek çıkarıldığına emin olsam da çok süratle yayıldığı kesin.son duyduklarıma göre sağlık bakanlığı personeline civasız,dışındaki bütün vatandaşlara civalı aşılar verilecekmiş.bu da vücudumuza civa girmesinin zararları mı yoksa domuz gribinden korunmak mı? çelişkisiyle baş başa bırakıyor insanı.neyse çilekli pastama teşekkürü borç bilirim ve hepimize sağlıklı günler dilerim...

19 Ekim 2009

çok fenayım...


çok şükür,çok şükür derken al işte ben de yakasına düştüm gribin.soğuk kentlerde durum biraz daha temkinli olmayı öğretebilir insana.zaten hep serindir hava.kıyafetlerde değişikliğe lüzum da yoktur,düzgünce giyinirsin işte.ama antalyamızın böyle fenalıkları da yok değil.hava günlük güneşlik.hatta dün denize gitsek mi diye bile düşündük.ama birden güneşin önüne gelen bir bulut şehri serinliğe gömüveriyor.ben de yine ve yeniden güneşine aldanıp dışarılarda gezerkene grip kolumdan yakaladı.normal şartlarda mis gibi ilaçlarımı alırsın,kafayı vurup yatarsın.ama özel bir durum mevzu bahis olduğundan ilaç alımı da yasak.mahvoldum bütün gece,hala düzgün nefes aldığım söylenemez.eski bir astım hastası olarak her grip oluşumda kendisi de buyurup geldiğinden nefes darlığından muzdaribim.umarım en kısa zamanda düzelirim...

17 Ekim 2009

portakaldan resimler...













aslında birçok galaya katıldık.galadan sonra yapılan basın toplantılarında oyuncularla sohbet etme fırsatımız oldu.ama makinemizi taşımak zordu.ama erkan oğur,cahit berkay,mazlum çimen,derya köroğlu'nun "Türk Sinemasında Müzik" konulu söyleşi için makinemiz hazırdı :) itiraf ediyorum sadece erkan oğur usta için...
tanımayanlar için not: 3.resim için soldan sağa:derya köroğlu,cahit berkay,erkan oğur,mazlum çimen

12 Ekim 2009

portakalı soydum,baş ucuma koydum...


altın portakalımız nihayet geldi çattı..festival çerçevesinde antalyada çeşitli etkinlikler var.festivalde yarışacak filmlerin yanında birçok sergi,söyleşi,konser,açıkhava gösterimleriyle eski filmler...gerçekten çok zengin bir program hazırlanmış her zamanki gibi.erkan oğur,yeni türkü,baba zula,aylin aslım,gülay,tolga çandar,kardeş türküler,moğollar,mazlum çimen,koçani,göksel,..aklıma gelen sanatçılar.cumartesi itibariyle 1 hafta süreyle şehrin her yerinde kültür sanat olayları devam ediyor.festival film bilet fiyatları ise tam:5 öğrenci:3 ama her türlü bütçeyi düşünen organizasyon şehrin 4 noktasındaki salonlarda festival filmlerini bedava gösteriyorlar.festivalde film izlemenin en güzel yanı ise izlediğiniz filmler öncesi filmin galasının yapılması.filmin oyuncularıyla sohbet etme imkanından sonra hep birlikte salonda filmi izlemek.gerçekten çok keyifli bir durum.geçen seneki programda "ademin trenleri" adlı filmi filmin başrol oyuncuları nurgül yeşilçay ve cem özerle birlikte izlemiştik.film boyunca bir perdeye bir de onların suratlarına bakmıştım.perdedeki sanatçılarla yan yana ortaya konmuş emeği seyretmek çok keyifli.gerçekten her detayı düşünülmüş çok güçlü bir program olmuş.festival kapsamında şehrimize gelen herkese hoşgeldiniz der vebütün filmlere başarılar dilerim :))



mobil gibiyim...


resmen gezici bir insan oldum.mobil misali :)ülkemizi de kanatları altına alan kriz nedeniyle son 1 senedir ordan oraya geziyoruz.beni buradan okuyan kimi arkadaşım "ohhhhhhhhhhhhh..."gibi sonu gelmeyecek sözcüklerle kulaklarımı çınlatabilirler.bence de güzel bir durum gezinmek,dolanmak yeni yerler görmek.ama yakinen tanıyan arkadaşlarım bilirler ki bu durum biraz uzun bir süredir devam ettiğinden artık yerleşik düzenimi mumla,kandille,fenerle arar oldum.bu yaşamda her şeyin bir zamanı olduğuna ve hak ettiğimizde her güzelliğe kavuşacağımıza inananlardanım.benimkisi biraz klasik,kaderci bir düşünce biliyorum.ama her şeyin zamanı gelecek inanıyorum ve bekliyorum kucaklamaya hazırım bütün güzellikleri.açtım kollarımı :) (bu naçizane yazdıklarımı öncelikle çilekli pastama gönderiyorum.öyle kelebek kırılganlığı falan istemiyorum ne demiş nazım baba:"hayatı ıskalama lüksün yok senin!"bizim kelebeklerimiz kırılgan değil hep uçuşuyor unutma!!!)

13 Eylül 2009

ah şu sivilceler...

27 yaşıma geldim hala sivilcelerle uğraşıyorum yaaaaa :( yağlı bir cilde sahip olmam nedeniyle yediğim en ufak yağlı besinin izlerini ertesi gün cildimde görebiliyorum.herkesin muhabbetini güzelleştiren çekirdek bile zulüm oldu bana.aşırı sivilcelerim yok ama titizlikle dikkat etmezsem hemen geri geliyorlar :( bunun için cildiyeye gittim tabi ki.ama onlar da kesin bir çözüm olmadı.birkaç gündür internetten de araştırıyorum.bu konuda suna dumankayayı gerçekten çok beğeniyorum.verdiği bitkisel çözümler işe yarar görünüyor.yine böyle okurken bir yoruma takıldım.amerikada okuyan biri sivilceler için oradaki hemen hemen tüm gençlerin aynı formülü kullandığını yazmış.yüzlerini hafif ıslatılmış kabartma tozuyla 15 saniye yıkıyorlarmış.sonra da 1 damla elma sirkesi+8 damla su ile yüzlerini siliyorlarmış.sivilce derdinden bu şekilde kurtulmuşlar.ilgimi çekti.dün gece denedim.kabartma tozuyla yıkarken cilt hafif yanıyor ama sonrasında gerçekten temizlik hissi geliyor insana.evde elma sirkesi olmadığı için devam edemedim ama en kısa sürede alıcam.merak ediyorum acaba gerçekten işe yarar mı ki??aktarlarda satılan papatya özlü sabun da sivilceler için önerilmiş.sizin de bu konuda kullandığınız bitkisel yöntemler varsa iletirseniz sevinirim.çekirdek dolu günlere :))

12 Eylül 2009

başka söze gerek yok...

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENiN !
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin. İki ucu keskin bıçaktır bu işin... Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman... Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zaman ki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana... Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. "Yürek sesi ne?" bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu... Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Nazım Hikmet RAN

15 Ağustos 2009

özlemişim beaa...

aman aman ne çok olmuş yazmayalı.evdeki bilgisayarın internet problemi yüzünden uzak kaldım bloglardan.aslında işlerin yoğunluğu da vardı aslında.geçen hafta itibariyle son görümcemi de evermiş bulunuyoruz.vatana millete hayırlı olsun.bu evdeki dostum,arkadaşım,sırdaşımı kaybettim ama olsun.o mutlu olsun yeter.işte böyle kına gecesi,kuaför,gelinlik,düğün derken resmen bir maratondan çıktık sanki.yeni evli çiftimiz balayına gittiğinde biz de resmen eve serildik,çok yorgunluk olmuş gerçekten ister istemez.düğünler hep böyle,karmaşa,paldır küldür,bir acele...ne gelin damat,ne de aileleri bir şey anlamıyor.şöyle rahat rahat bir düğün yapılamıyor ülkemizde.şimdilerde etamine merak saldım.şimdi bu satırlarımı okuyanlar "oooo sen de amma geç kalmışsın" diyebilirler.haklısınız,bloglarda etamin furyası başlayıp biteli çok oldu.ama napalım ben modayı biraz geriden takip ediyorum.eskilerde olsa kimbilir nereden model bulurduk,ama şimdi internette muhteşem modeller var.ben de onları tek tek indirip aralarından seçip başladım bir tanesine.şimdilik kolay olsun diye havlu kenarı yapıyorum.biraz ilerleyince fotoğrafını çekerim.sizin de ilginç modelleriniz varsa iletirsiniz sevinirim.bir de boğazımla uğraşıyorum.iki gündür yutkunurken acıyor.ballı zencefil yutuyorum.o çok iyi geliyor.kimileri kaynar suya;bal,zencefil,limon suyuyla bir karışım hazırlıyorlarmış.ondan da çok bahsetmişler.o da aklınızda olsun.neyse şekerler uzun sürenin üstüne merhaba demek istedim.artık daha sık yazıcam sööööööözzzzz...:)

11 Temmuz 2009

şehzadeler şehrindeydik...







neresi burası diye soranları duyar gibiyim ama birçoğunuz da biliyorsunuzdur.elmanın başkenti AMASYA daydık.pazartesi günü itibariyle Antalyadan gelen arkadaşlarımızın gezi planına ucundan biz de dahil olduk.ilk önce beraber ünye,fatsa,ordu yaptıktan sonra ver elini amasya.gitmeden önce amasyayla ilgili pek bir beklentim yoktu.en nihayetinde iç anadoluda bir şehir.ne olabilir ki diye bencilce bir düşüncem vardı açıkçası.dağları,tepeleri aşıp geldiğimiz şehir,iki dağın arasında nazlıca akan yeşilırmağın kenarına kurulmuştu.samsun-çarşambadayım bildiğiniz gibi.bizim evin önünden de akan yeşilırmak,3 saat yol gelmemize rağmen işte yine karşımızdaydı.dağın tepesinde bulunan kale surlarının ve kral kaya mezarlarının aydınlatılmasıyla şehir gerçekten çok güzel görünüyordu.ırmağın kenarına yapılmış yalı evleriyle görüntü muhteşemdi.osmanlı devletinin başına geçmesi düşünülen padişahların her bakımdan dağlarla doğal güvende olduğu bu kente eğitim için gönderilmesi bu kenti adeta müzeye çevirmiş.Yıldırım Bayezid,Fatih Sultan Mehmet,II Murat Han,Çelebi Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim,vb daha birçok önemli şahsiyet bu topraklarda doğmu,eğitim görmüş.amasyada aldıkları eğitimden sonra tahta çıkmışlar.birçok cami,medrese,konak,bimarhane,çeşmeler...her bir köşeden tarih çıktı karşımıza.şu ana kadar gördüğüm en zengin müzelerden birine sahip amasya.el yazması kuranlar,el işi kıyafetler,türlü türlü altın-gümüş paralar,silahlar,...saymakla bitmez.müzenin yan tarafında bulunan mumya bölümünde ise mumyalanmış ve neredeyse hiç bozulmamış olan tarihi şahsiyetler gördük.şehrin tarihi yapısının yanında bununla bağlantılı olarak birçok kurs ilanı gördük.tezhip,ebru,hat,..vb birçok alanda kurslar mevcut.camilerde o huzurlu havayı içinize çekip,akşam olunca da yeşilırmağa dalıp giderken birçok mekanda fasıl dinleme imkanına sahipsiniz.aslında o kadar çok şey var ki anlatılacak,gitmek görmek lazım.ben size ancak bir iki fotoğraf gösterebiliyorum.güzel ülkemizde daha nice şehirler var gezilip görülecek.amasya da hayran kaldığım şehirler arasına girdi bile.siz de hiç ihmal etmeyin gezmeyi elden geldiğince.ne tarihler yazılmış bu topraklarda,gitmek görmek hissetmek lazım...


2 Temmuz 2009

sabır..ne zor şeymişsin sen öyle!

yorgunluk.hissettiğim tek duygu bu son günlerde.aylar süren bir çalışma maratonundan sonra dinlenmek istiyorum.ama yaşanılanlarla ilgili en çok da beynim yoruldu.vücut yorgunluğu bir yere kadar.uyuyup dinlenince geçip gidiyor.ama kafa yorgunluğu öle değil.yoga öğrenmek istiyorum.sevgili moonish yoga yaptığından ve çok mutlu olduğundan bahsetmiş postlarında.ben de öğrenmek istiyorum.şu kafamın yorgunluğundan,ağırlığından kurtulmak istiyorum.ne şekilde olursa olsun.mutlaka dinlenmek istiyorum.her birimiz geçiyoruz hem maddi hem de manevi sınavlardan.sabrımız ölçülüyor belki bu şekilde buna inanıyorum.ama son günlerde zaman zaman sabrımın kalmadığını hisseder oldum.artık her şey güzel olsun lütfen...