24 Nisan 2009

AŞK olsun!

bu yazıya nette gördüğüm bir videodan bahsetmek için başladım.video, evlilik yüzüğü denilen alyansın neden 4.parmağa takıldığını anlatıyor.ben daha önce kalbe direk giden damarın yüzük parmağından geçtiğini duymuştum.bu konuda çeşitli söylemler var.benim izlediğim videoda ise eldeki bütün parmakların temsil ettiği kişiler var.baş parmağımız anne-babamızı,işaret parmağı kardeşlerimizi,orta parmak kendimizi,yüzük parmağı eşimizi,serçe parmağı da çocuklarımızı temsil ediyor.iki elimizi karşılıklı olarak tutup aynı parmakları birbirine değdiriyoruz.orta parmak kendimizi temsil ettiğinden onu içeri doğru kıvırıyoruz(resimde görüldüğü gibi) baş parmaklar,işaret parmakları ve serçe parmaklar birbirinden ayrılırken yüzük parmaklarını birbirinden ayıramıyoruz.yaşamda da öyle değil mi?anne-babalarımıza bakarsak genelinin kendi anne-babaları artık yaşamıyor.her kardeş bir şekilde kendi hayatını çizdiği için onlar arasında da belli bir mesafe oluyor.çocuklar desen okul-iş derken her biri başka yere savruluyor.ama yıllar geçtikçe herkes kendi eşiyle kalıyor.zaman içinde herkes bir şekilde yaşamın içinde geliyor ve gidiyor.ama bizimle hiçbir kan bağı olmayan genelde bambaşka memleketten bir adamı ya da kadını ömrünüzün odak noktası haline getiriyorsunuz.bizler hala genç yaşlarımızdayız.önümüzde Allah nasip ederse bir ömür var.hala evliliğin inceliklerini anlamaya çalışıyoruz.her birimiz farklı zorluklarla boğuşuyoruz.herkesin derdi gerçekten kendine özel.ben kendimi sorguladığımda ise biliyorum ki hatalar yapıyorum.hatasız olmuyor ki.bazen hatalar üst üste geliyor.yanlışlar,doğrular,olması gerekenler,bir türlü olamayanlar her birimizde iç içe.insan bazen daha iyisi olsun daha doğru bir hareket yapayım derken belki de mükemmeliyeti ararken hata üstüne hata yapabiliyor.amaç hatalardan ders çıkarabilmek."evet hata yaptım!"diyebilmek.çoğu insan hatasının farkında bile değilken önemli olan hint atasözünde de dendiği gibi "Başkasından üstün olmamız önemli değil önemli olan dünkü halimizden üstün olmamızdır".her birimizin kimyası,duyguları,bildikleri,önemleri,önemsizlikleri apayrı.amaç zaman için "bir" olabilmek.ben-sen değil de bizi oluşturabilmek.insan sevincini,sıkıntısını paylaşmadıktan sonra bir önemi kalıyor mu hayatın,yaşadıklarımızın?ben burdan hayat arkadaşıma,yaşamımı birleştirdiğim adama,dostuma,arkadaşıma,sırdaşıma,canım kocama sesleniyorum:zamanla bazı hatalar olabilir,yanlışlar yapabilir insan.evet sinir oluyorum bazen sana kavga anlarımızda.unutup birden "sen" olduğunu,konuşuyorum ileri-geri,vırvır dırdır yapıyorum başında.ama sen yoksan ne anlamı var ki yaşamın?beraber görmedikçe ne anlamı var güzelliklerin,konuşup tartışmadıkça ne özelliği kalıyor nobel almış bir yazarın kitabının,"bak böle böle oldu"diye sana anlatmadıkça ne heyecanı kalıyor bir olayın,beraber yemedikçe ne tadı kalıyor en güzel yemeğin ne de kokusunun.her şey seninle güzel ve anlamlı.hatalar,yanlışlar,kavgalar,tartışmalar,güzellikler,iyilikler,sevgi,aşk,...hepsi seninle güzel.Her şey seninle yaşandığı kadar güzel ve seninle paylaşabildiğim kadar özel!! SENİ ÇOK SEVİYORUM.ve can babaya bırakıyorum sözü.hoşçakalın...
Yalnızlığa dayanırım da bir başınalığa asla.
Yaşlanmak hoş değil duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,saat tıkırtısıyla...
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla
Ama; "günün aydın, akşamın iyi olsun"diyen biri olmalı.
Bir telefon sesi çalmalı ara sıra da olsa kulağımda
Yoksa, zor değil, hiç zor değil!
Demli çayı bardakta karıştırıp, bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama"çaya kaç şeker alırsın?"diye soran bir ses olmalı ya ara sıra!
Can YÜCEL

5 yorum:

a. gizem dedi ki...

evet o hikayeyi ben de okumuştum süper...

tarçın dedi ki...

evet bana da ilginç geldi.sen de hoşgeldin bu arada cnm...

Unknown dedi ki...

çok keyifli bir yazıydı okuduğum :)

Adsız dedi ki...

umut ? hep isteyipte sahip olamadığımız ama nedense hep olduğumuzu sandığımız bir kavram.........kumsala ( lara kumsalı mesela antalyayı bilirseniz )umut yazdım kıyısına dalgayla silindi,kumsalda ayağıma takılan taşlar ve ayağımı kesen camlarla yazdım bu sefer dalgalar silemedi..dertleri hataları yaşantımıza katmayıp onlara karşı cephe alır veya onlara oturup ağlarsak ufak bir dalganın umudumuzu yaşantımızı hayallerimizi nasıl yok ettiğini görmek hiçde zor olmasa gerek hani dertlerin derya olduğu dünyamızda..bugün maskesiz dolaştım eve gelince maskeler şaşırmış gibiydiler aralarında birini seçtim en çok kullandığım maskeydi bu birşeylrin arkasına saklanıp olan biteni ordan izlemek..maskeyi elime alınca onu takıcağımı sandı oysa ben ona bugün öğrendiğim ve uygulamaya koyduğum yeni bir yüz çizdim yeni gözler yeni bir burun yaptım maskeye...farklı bakış açıları koydum ama maskeyi yine kullanıyorum..maskesiz yaşamak zordur ama ona şekil vermek sizin elinizde!
ve sevdiğim bir söz ile bitiriyorum bu yorumumu :
Göstermelik bir kendine güven inatçılığın akıllıca maskelenmiş bir biçimidir / erich von daniken !

tarçın dedi ki...

harika yazmışsınız..larayı tabiki bilirim.antalya benim doğduğum büyüdüğüm şehir.memleketim...evet maskesiz olmak çok zor.ama dediğiniz gibi maske üzerinde de olumlu değişiklikler yapmak elimizde.umut dolu nice günlere...sevgiyle..