20 Kasım 2009

facebooksuz yapamaz olduk...


evet başlığı önceden yazdım bu sefer hani yazıyı döşeyip ona uygun başlık bulmak şuraya dursun bu başlık günlerdir aklımdaydı zaten.facebook çılgınlığı yaklaşık olarak ne zamandır devam ediyor bilemiyorum.facebooka üye olup eski arkadaşlarını,sınıftakileri,öğretmenlerini,taa ebeni bile bulabiliyorsun.adını,soyadını yazıp benzer kişiler arasından bakınıyorsun artık."bu mudur,şu mudur?,benziyor gibi lan bu kadar değişmiş midir??"diye,bulunca sanki hazine bulmuşçasına bir sevinç,bir sevinç...kişiyi eklemeler,aaa ne kadar değişmişsin,arkadaşınız kızsa muhtemelen kucağında bir bebek ve karşılıklı "ayyy inanmıyoruuuuuum" tribanları...sonra..sonra ne oluyor ben anlatayım.ilkokulda,ortaokulda,..bilmem nerden arkadaşın olan kişiyle bir süre sonra konuşmaz konuşamaz oluyorsun.eee bundan daha normal de bir şey yok ki!o dönemler belki ortaokul 1-2 ya da lise sonda çok samimi olduğun bu arkadaşla sonra yolların ayrılmış zaten yani arada kocaman bir boşluk!arada yaşamamışsın ki onunla.aradaki yaşamında büyük olasılıkla önemli olaylar yaşadığın bu kısımda bu arakdaşın yok zaten."şu hocayı hatırlıyor musun?kopya çekmiştik beraber dimi?"muhabbetleri de en kısa sürede tükenip bitiyor.sonra listende olan ama konuşmadığın birçok profil birikiyor.yani genelde durum bu.siz derseniz aaaa ben arkadaşlarımı buldum ve iyi ki bulmuşum hiç bitmedi muhabbet biz arayı kapattık,o zaman tamam,ortaokul lise arkadaşını bulup evleneni de var çevremde ona bir lafım yok ama ben arada olan boşluk yüzünden 2-3 cümle konuşabildiğiniz ve sonra karşılıklı sustuğumz kişilerden bahsediyorum.

başlıkla alakalı konum ise aslında bu değil.facebook oyunları.facebook yöneticileri zannımca benim yukarıda sıraladığım fikirlerden ötürü sitenin bir süre sonra girilmek istenmeyeceğini düşünüp türlü türlü oyunlar entrikalar yüklediler siteye :)en baş entrikanın adı da:farmville! facebook kullanıcısı iseniz mutlaka bilirsiniz ki.farmvilleden kaçış öle kolay değildir.ben kendimden biliyorum.bu oyun yüklenip de oynamaya başladıklarında "amaaaaann sıkıcı bir oyun işte hararetle neden dikerler ekerler bilmem!"diye burun kıvırdım itiraf ediyorum.evet oyun bir dikme,ekme,biçme yani kısaca modern çiftçilik!bunda şöyleee temiz havada normal bir bahçede yapmıyorsun bu aktiviteleri.baya bayaaa ekrana domates ekiyorsun kardeşim!eğer farmville oyuncusu değilseniz hiçççç mi hiç dalga geçme ayakları yapmayın çünkü durum çok fena.bir süre sonra bıdıcık olan tarlanızı büyüte büyüte hayvan bir alana sahip oluyorsunuzyürüyüşünüz bile değişiyor sanki boğaza karşı arsa sahibi gibi yürüyorsunuz artık :)2-4-6-10-12-24 saatlik sebze,meyveleri seçiyorsunuz.bunları ekmeden biçmeden geçirdiğiniz süre azalıyor.uyku düzeniniz ona göre ayarlanıyor yahu.saate bakar olduk "abi şu badılcanı eksem o büyüyünce ben uyuyor olur muyum ki??"binbir emek binbir coins( :)le diktiğin sebzecikleri toplayamazsan bir süre sonra heba olup giderler zaten.sen de sebzeni toplayacağına dışarıda yürüyüş yaptığın ya da sinemada harika bir film izlediğine yanarsın eve dönünce"anam anam gitti fasulyelerrrrrr!" hayır oyunda dikilen sebzeyi,meyveyi,ağacı anladım da hayvanları da aynı mantıkla toprağa ekip büyümelerini bekliyorsunuz.toptan çılgınlık yani.ama ben şu yazıyı yazarken bile coffeelerim büyüdü mü diye meraktan yazamıyorum.o yüzden kaçıyorum....

19 Kasım 2009

fotoğraf benimdi koçum benim :) (koskocama sevgilerimle)


işte yine bir değişiklik yeni bir değişiklik ay pardon ya değişiklik zaten yenilik anlamındaydı dimi :) neyse artık anladınız ya.havaların soğuması falan insanın içinde sıcak bir şeyler içme ihtiyacı doğuyor ben de o yüzden bloğun kenarcağızına kahvedir çay çorbadır koydum işte,grip falan olmayasınız diye limon da dilimledim canınız çekerse döküverin fincan da hazır :) ee daha napıyım ya!aşağıda müzik falan da ekledim bakınırken çalsın derseniz ben bu aralar ney dinliyorum size de öneririm.onun dışında evdeyiz,dışarıda yürüyüşteyiz.takılıyoruz işte :)kitaba daldık bu ara herkesin okuyup bitireli yıl olduğu "aşk"ı ben daha yen, okudum bitirdim.favori olan kitapları herkesin hurrrAAA okuduğu zamanlarda okumayı sevmiyorum.ben de o yüzden "aşk" ı sonraya bıraktım.bence bu aralar tam zamanımdı o yüzden okuyup bitirdim.ama sizinle aynı fikirdeyim çok çok beğendim.bir kere çok akıcı yazmış elif şafak.zaten diğer kitapları da öyleydi.ama bu bomba olmuş.yazdıklarının arkasında büyük bir bilgi birikimi olması bana inceleme araştrma yönünün çok çok çalışıldığını gösterdi.örnekler,tarihler hiçbir boşluk yok kitapta.okudukça okuyası geliyor bildiğiniz üzere.herkesler okudu kitabı ama okumayanlara da hararetlen tavsiye.sonra görüşürüz.

4 Kasım 2009

kendime yeni bir beden lazım :)


evet yanlış okumadınız.amacım tabi ki estetik operasyona vardırmak değil işi.sadece zayıflamak istiyorum.yaklaşık olarak 10 kilo fazlam var.10 kilo ya elime alsam taşımak da zorlanırım ama hiç utanmadan sıkılmadan almışım o kiloları :( ye,otur,ye,otur+stres eee nolcak 10 kilo kaldı geriye.çok vahim durum çok.vermek lazım.kendi çapımda bir şeyler yapmaya başladım.deli gibi yediğim çikolataları kestim.zaten ekmek yemem o yüzden onda bir problem yok.su içmiyorum daha çok su içmem lazım.diyet programları 12-14 bardak su içmeyi öneriyor benim gibi 2 bardak bile içemeyen bir insanın yaşam stilini değiştirmesi lazım.sabahları limonlu sıcak su muhabbeti fasa fiso diye okudum.bir etkisi yokmuş diyorlar.siz ne dersiniz??çorba içmeyi çok seviyorum o yüzden büssürü çorba aldık az önce.aslında hazır çorba da çok parlak fikir değil ama sürekli yapmaktansa. :) hamur işlerine bu ara çok düşmüştüm onları da kesmeliyim sonuç olarak :AÇIM!!! :) fikirlerinizi acilen bekliyorum,uyguladığınız,kilo vermeyi başardığınız detayları acilen istiyorum.göndermeyen 100 kilo olsun inşallah :) öperim,zayıf,55 kilolu günlere :))

27 Ekim 2009

çaldım ama hayırlı bir iş için :)


evet yazıyı çilekli pastamdan yürüttüm;ama bence hepimiz birbirmizin sitesinden araklayıp yayınlayalım.çok ciddi bir meseleyle karşı karşıyayız.her ne kadar virüsün bilerek çıkarıldığına emin olsam da çok süratle yayıldığı kesin.son duyduklarıma göre sağlık bakanlığı personeline civasız,dışındaki bütün vatandaşlara civalı aşılar verilecekmiş.bu da vücudumuza civa girmesinin zararları mı yoksa domuz gribinden korunmak mı? çelişkisiyle baş başa bırakıyor insanı.neyse çilekli pastama teşekkürü borç bilirim ve hepimize sağlıklı günler dilerim...

19 Ekim 2009

çok fenayım...


çok şükür,çok şükür derken al işte ben de yakasına düştüm gribin.soğuk kentlerde durum biraz daha temkinli olmayı öğretebilir insana.zaten hep serindir hava.kıyafetlerde değişikliğe lüzum da yoktur,düzgünce giyinirsin işte.ama antalyamızın böyle fenalıkları da yok değil.hava günlük güneşlik.hatta dün denize gitsek mi diye bile düşündük.ama birden güneşin önüne gelen bir bulut şehri serinliğe gömüveriyor.ben de yine ve yeniden güneşine aldanıp dışarılarda gezerkene grip kolumdan yakaladı.normal şartlarda mis gibi ilaçlarımı alırsın,kafayı vurup yatarsın.ama özel bir durum mevzu bahis olduğundan ilaç alımı da yasak.mahvoldum bütün gece,hala düzgün nefes aldığım söylenemez.eski bir astım hastası olarak her grip oluşumda kendisi de buyurup geldiğinden nefes darlığından muzdaribim.umarım en kısa zamanda düzelirim...

17 Ekim 2009

portakaldan resimler...













aslında birçok galaya katıldık.galadan sonra yapılan basın toplantılarında oyuncularla sohbet etme fırsatımız oldu.ama makinemizi taşımak zordu.ama erkan oğur,cahit berkay,mazlum çimen,derya köroğlu'nun "Türk Sinemasında Müzik" konulu söyleşi için makinemiz hazırdı :) itiraf ediyorum sadece erkan oğur usta için...
tanımayanlar için not: 3.resim için soldan sağa:derya köroğlu,cahit berkay,erkan oğur,mazlum çimen

12 Ekim 2009

portakalı soydum,baş ucuma koydum...


altın portakalımız nihayet geldi çattı..festival çerçevesinde antalyada çeşitli etkinlikler var.festivalde yarışacak filmlerin yanında birçok sergi,söyleşi,konser,açıkhava gösterimleriyle eski filmler...gerçekten çok zengin bir program hazırlanmış her zamanki gibi.erkan oğur,yeni türkü,baba zula,aylin aslım,gülay,tolga çandar,kardeş türküler,moğollar,mazlum çimen,koçani,göksel,..aklıma gelen sanatçılar.cumartesi itibariyle 1 hafta süreyle şehrin her yerinde kültür sanat olayları devam ediyor.festival film bilet fiyatları ise tam:5 öğrenci:3 ama her türlü bütçeyi düşünen organizasyon şehrin 4 noktasındaki salonlarda festival filmlerini bedava gösteriyorlar.festivalde film izlemenin en güzel yanı ise izlediğiniz filmler öncesi filmin galasının yapılması.filmin oyuncularıyla sohbet etme imkanından sonra hep birlikte salonda filmi izlemek.gerçekten çok keyifli bir durum.geçen seneki programda "ademin trenleri" adlı filmi filmin başrol oyuncuları nurgül yeşilçay ve cem özerle birlikte izlemiştik.film boyunca bir perdeye bir de onların suratlarına bakmıştım.perdedeki sanatçılarla yan yana ortaya konmuş emeği seyretmek çok keyifli.gerçekten her detayı düşünülmüş çok güçlü bir program olmuş.festival kapsamında şehrimize gelen herkese hoşgeldiniz der vebütün filmlere başarılar dilerim :))



mobil gibiyim...


resmen gezici bir insan oldum.mobil misali :)ülkemizi de kanatları altına alan kriz nedeniyle son 1 senedir ordan oraya geziyoruz.beni buradan okuyan kimi arkadaşım "ohhhhhhhhhhhhh..."gibi sonu gelmeyecek sözcüklerle kulaklarımı çınlatabilirler.bence de güzel bir durum gezinmek,dolanmak yeni yerler görmek.ama yakinen tanıyan arkadaşlarım bilirler ki bu durum biraz uzun bir süredir devam ettiğinden artık yerleşik düzenimi mumla,kandille,fenerle arar oldum.bu yaşamda her şeyin bir zamanı olduğuna ve hak ettiğimizde her güzelliğe kavuşacağımıza inananlardanım.benimkisi biraz klasik,kaderci bir düşünce biliyorum.ama her şeyin zamanı gelecek inanıyorum ve bekliyorum kucaklamaya hazırım bütün güzellikleri.açtım kollarımı :) (bu naçizane yazdıklarımı öncelikle çilekli pastama gönderiyorum.öyle kelebek kırılganlığı falan istemiyorum ne demiş nazım baba:"hayatı ıskalama lüksün yok senin!"bizim kelebeklerimiz kırılgan değil hep uçuşuyor unutma!!!)

13 Eylül 2009

ah şu sivilceler...

27 yaşıma geldim hala sivilcelerle uğraşıyorum yaaaaa :( yağlı bir cilde sahip olmam nedeniyle yediğim en ufak yağlı besinin izlerini ertesi gün cildimde görebiliyorum.herkesin muhabbetini güzelleştiren çekirdek bile zulüm oldu bana.aşırı sivilcelerim yok ama titizlikle dikkat etmezsem hemen geri geliyorlar :( bunun için cildiyeye gittim tabi ki.ama onlar da kesin bir çözüm olmadı.birkaç gündür internetten de araştırıyorum.bu konuda suna dumankayayı gerçekten çok beğeniyorum.verdiği bitkisel çözümler işe yarar görünüyor.yine böyle okurken bir yoruma takıldım.amerikada okuyan biri sivilceler için oradaki hemen hemen tüm gençlerin aynı formülü kullandığını yazmış.yüzlerini hafif ıslatılmış kabartma tozuyla 15 saniye yıkıyorlarmış.sonra da 1 damla elma sirkesi+8 damla su ile yüzlerini siliyorlarmış.sivilce derdinden bu şekilde kurtulmuşlar.ilgimi çekti.dün gece denedim.kabartma tozuyla yıkarken cilt hafif yanıyor ama sonrasında gerçekten temizlik hissi geliyor insana.evde elma sirkesi olmadığı için devam edemedim ama en kısa sürede alıcam.merak ediyorum acaba gerçekten işe yarar mı ki??aktarlarda satılan papatya özlü sabun da sivilceler için önerilmiş.sizin de bu konuda kullandığınız bitkisel yöntemler varsa iletirseniz sevinirim.çekirdek dolu günlere :))

12 Eylül 2009

başka söze gerek yok...

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENiN !
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin. İki ucu keskin bıçaktır bu işin... Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman... Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zaman ki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana... Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. "Yürek sesi ne?" bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu... Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Nazım Hikmet RAN