13 Nisan 2009

kusura bakmayın bu yazıyı kendime yazdım hıh!

bu yazı size değil bana :) neden mi?çünkü eminim hepiniz birazdan söyleyeceklerim konusunda bana kızacaksınız.cıkcık ları şimdiden duyar gibiyim.sorunum şu: su içmiyorum :( bu susayıp içmemek değil daha da büyük bir problem.hiç susamıyorum.su içmeden 2-3 gün geçiriyorum biliyor musunuz :( çay içmekten de hoşlanmayan ben,sıvı olarak sadece gün içinde içtiğim 1-2 Türk kahvesi ve belki yemeklerden aldığım sıvıyla idare ediyorum.dedim ya bu yazıyı size değil kendime hatırlatıcı olarak yazdım biraz.su içmem lazım,su içmem lazım,...:)suyla ilgili yazıları araştırırken baktım ki ben tek insan değilim bu sorundan muzdarip.hatta insanlar var ki "hayatsu" internet sitesinde hatırlatıcı olması amacıyla bir program bile oluşturmuş.su ,içmeyi unutanlara sevimli bir hatırlatıcı tık tık(çileğim yardımın için öpüldün:).Antalyalı biri olaraktan,buraların aşırı sıcak olmasına rağmen susamamamı ve su içmememi ben bile anlamıyorum inanın.yazımda son olarak suyun faydalarını yazayım da size ama en çok da bana ibret olsun şekerler. Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz'ın bilgileri ışığında suyun faydaları:
  • vücuttaki suyun yüzde 2'sinin kaybedilmesinin yorgunluk, halsizlik, hafızanın zayıflaması, matematik zekasında azalma, konsantrasyon güçlüğüne yol açıyormuş eyvahlar :(
  • okunan yazıya konsantre olunamıyor ve anlamakta sıkıntı çekiliyorsa su içilmesi faydalı oluyormuş.okuduğunu genelde yüksek düzeyde anlayan ben bir de su içsem neler olacak kimbilir :)su içsem belki de deha olucakmışım tüh :(
  • bu bölüm özelliklere siz prenseslere:yeterli miktarda su içmek daha fazla kalori harcanmasını sağlıyormuş.hımm bu beni kalbimden vuran madde :)
  • aç karnına içildiğinde vücuttaki zararlı maddelerin atılmasını kolaylaştırır, cildin nemini ve gerginliğini artırarak kırışıklıkları önler, yumuşaklık ve parlaklık verir:)güzellik önemli
  • selülitten korur.gerçek mi? :)bunu daha önce niye söylemediniz :)
  • sesi güzelleştirirmiş.
  • böbreklerin çalışmasını düzene sokar,idrar yollarını kum ve taş oluşumundan korurmuş.
  • sindirimi kolaylaştırır, kabızlığı önler, balgamın yumuşayıp atılmasına yardımcı olur, ağız kuruluğunu ve ağız kokusunu önlermiş.
  • eklem hareketlerini kolaylaştırır,kilo vermeyi sağlarmış.
  • emziren annelerin süt miktarını arttırıyormuş.
  • kalın barsak, idrar kesesi ve meme kanserinden koruyucuymuş.
  • insan sağlığı için çok önemli olan iyot, kalsiyum, sodyum gibi pek çok mineral de suyla alınıyormuş.
    son olarak günde alınması gereken su miktarının;vücudun büyüklüğü,yapılan iş ve iklimle alakalı olduğunu ama genel olarak bir insanın günde 2 litre(10 bardak)su içmesi gerektiğini öğrendim.ooo 10 bardak su içmek nerde ben nerde?ama üstte yazılanlara baktığımda iş gerçekten çok ciddi :(o yüzden hemen gidip bir bardak su alıyorum şekerler...su için,su içirin lütfen(özellikle benim gibilere:)

12 Nisan 2009

kelebeklerin azizliği ve hikmeti :)

evet evet farkındayım,bloğuma geldiğinizde şablonu beğendiğinizi duyar gibiyim.dün geceki çabalarım sonucu şablonla ilgili birçok yenilik öğrendim.şablonda değişiklikler nasıl yapılır,arka plana nasıl resim eklenir,hangi çeşitleri vardır,vb...tabi bunlar bana vahiy yoluyla gelmedi.önceki yazılarımdan biliyorsunuz.hareketli kelebeklerle ilgili problemim vardı.onları bir türlü kaldıramıyordum başlıktan(hoş hala kalkmadılar ama :)bunun için türlü yollar denedimse de olmadı.arkadaşlara,eşime aklıma gelen herkese sordum yok,yok.hatta dün bloğu kapatıp yeni bir blog açsam mı diye bile düşündüm.ama kıyamazdım yazılanlara.onların bir yanlışlık sonucu kaybolmalarını istemezdim.yazılarım çok sayıda olmasa da yine de benim yazılarım işte kıyamıyorum onlara :) işte sesimi duyan sevgili "serrose" bana ge-ce'nin yardım edebileceğini söyledi.sevgili ge-ce nin bloğunu okurken "kendi şablonunu kendin yarat" yazı dizisini fark ettim.blogla ilgili birçok yenilik öğreten "ge-ce"ye sevgilerimi ve teşekkürlerimi gönderiyorum.görebileceğiniz gibi kelebekler hala kalkmadılar :) ilginç bir şekilde silinmiyorlar.ama bakın onlar sayesinde ne güzel yenilikler geldi siteye.her işte bir hayır var lafı buraya yakışıyor gibi ne dersiniz :) ve son olarak size bir farkındalık şiiri gönderiyorum.umarım beğenirsiniz.iyi pazarlar...
farkında olmalı insan...
bir damlacık sudan yaratıldığını fark etmeli....
Anne karnına sığarken,dünyaya neden sığamadığını
ve en sonunda bir metrekarelik yere
nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli...
henüz bebekken dünya benim dercesine
avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu,
ölürken aynı avuçların
her şeyi bırakıp gidiyorum işte dercesine,
apaçık olduğunu fark etmeli...
Ve ona göre yaşamalı....

9 Nisan 2009

uf ya çok lezzetlilerdir eminim...


sizi bilmem ama ben müthiş bir kahve hayranıyım.aromalıları,gelenekseli,karışığı,sadesi derken yelpazem bayaa bir genişliyor.ama ben her türlü kahvenin tadına bakmaya çalışan,kahve içmediğim bir günümün dahi geçmediği birisiyim.kahve denilince aklıma gelen her şey de tabi ki benim için ilgi alanıma direk giriş yapıyor:kahve fincanları,cezveler,kahve makineleri,....yurt dışında yaşamanın zorluklarını düşünürken oraya gitmeden önce aklıma gelen sorulardan biri bile kahveyle ilgiliydi."acaba Türk kahvesi var mıdır oralarda?"benim kahve tutkunu olduğumu bilen sevgili eşim ben bu soruları kendi kendime sorarken benim aklımı okumuş gibi "ben baktım buradaki markete kahve varmış" demişti.siz anlayın yani durumu :) bavula bile son olarak cezveyi koyduğumu da ekleyeyim tabi ki :) aromalı olanlar da ayrıca bir lezzetli.her tür tatla kahveyi birleştirmeleri beni kalbimden vurmalarına sebep oluyor.bir bardak kahveye biraz tuzlu bir fiyat ödemek gerekse bile bu kahve sektöründeki mağazalara asla ve asla laf söyletmem :) sayelerinde gerçekten kahve keyfi yapabiliyoruz.alışamadığım bir tat varsa o da sanırım buzlu kahveler.kahve:sıcaklık gerçeği ben de değişmez ve sarsılmaz bir gerçek bunu denemelerimle de anladım ki kahve sıcak olur kardeşim :) özellikle latte,cappucino gibi köpüklü olanların sunum şekilleri de ilgimi çekmiştir.gerçek hayatta değil ama sanal ortamda bu şekillerin yapılmasına hayran kaldığım resimler oldu.sizlerle de paylaşmak istedim.hımmm,görüntüleri bir enfes tatları kimbilir nasıldır yaw şunlara bakar mısınız,içmeden önce mutlaka fotoğraflamak lazım.herkese afiyet olsun :)

7 Nisan 2009

yardım istiyoruuum :(

hay yarabbim,dedim bir değişiklik olsun.bahar geldi dünyamıza,bloğuma da gelsin demiştim.hay demez olaydım.aslında çabam güzel adımlarla başladı.etrafı pembişler,fıstıki yeşiller,aşk lilalarına bezedim.yani bloğun renklerini oynadım.buraya kadar her şey normal dimi?ama gel gelelim bir de bloğumda kelebekler uçuşsa nasıl olur dememe kalmadan ilk denememde kelebekler geldi yapıştı bloğuma bir virüs misali.sizler bu yazıyı okurken üstünüze üstüne uçuşan kelebekler biliyorum ki rahatsızlık verici.çok üzgünüm ama inanın onları kaldıramıyorum.yani başlığa koyduğum bu kelebek resmini değiştiremiyorum.bir deneyeyim nasıl durur dememe kalmadan aman yarebbim yapıştı kaldı.bu konuda çeşitli çabalarım da sonuşsuz kaldı.sevgili eşimden yardım istedim, yok o da olmadı.yaw ben napıcam şimdi?tabiki çok büyük bir sorun değil,ama işte gözüne gözüne uçuyor kelebekler.bir de başlığımı kocaman yaptı ki sayfa açılımında sadece başlık görünüyor ekranda.tek umudum bu yazımı okuyup bana yol gösterecek blog sahipleri.sesleniyoruuuum lütfen sesimi duyun.şimdiden teşekkürler...

6 Nisan 2009

isteyin,mutlaka sizi bulacak!


sürekli mekan değiştiriyorum.şimdi de akdenizden sıcak meltemler gönderiyorum sizlere.hayat taşlarının bir türlü yolunu yönünü bulamaması bizleri de oradan oraya savuruyor denilebilir.aslında belki de hayatın kendisi böyle.inişli çıkışlı,dalgalı deniz gibi.bunu fark ettiğimde bayaaa büyümüş bir insandım.hayatımdaki düzen alt üst olunca ve ben bu gidişata alışma yollarını ararken düşünmüştüm."evet,hayat inişli çıkışlıymış!" bunu bir akrabam aracılığıyla tanıştığım bir psikoloğa söyleyince adam bana güldü ve : "işte hayatı doğru anlamışsın,ne her zaman tek düze ne her zaman hareketli.bazen sakin bazen deli."işte değişiklikleri seven ama değişikliklere öncelikle önyargılı olan ben hala ve hala hayatımın yoluna girişini bekliyorum.belki de ben böyle direndikçe hayat da karşımda direniyor,güçleniyor ve çözülmüyor bilmiyorum.ben yanlışları,hataları,problemleri kafaya taktıkça onların çözümsüzlüğüne üzüldükçe onlar da daha bir güçleniyorlar.çok ilginç!en azından sorunumu buldum.yakında çözümü de bulacağım inanıyorum!bugünlerde hatırlayacağınız gibi hala kpss'ye çalışıyorum.zaman zaman sekteye uğrasa da çalışmam gayet iyiyim,öyle hissediyorum.umarım bu düşünceler sınav günü de benimle olurlar :)bu arada hayatımdaki aksaklıkların yarattığı sıkıntılarla ilgili sorularıma cevap aradığım günlerden birinde cevap beni buldu belki de.bir arkadaşımın önerisiyle aldığım kitabı okuyorum bir yandan kpss dışında.hayata karşı hissettiklerimle sorduğum sorulara cevap oldu resmen bu kitap.bugünlerde yanımdaki insanlara kitaptan satırlar okumak,uzaktakilere ise kitabı tavsiye etmekle geçiriyorum kimi zamanımı.muhammed bozdağın "istemenin esrarı" adlı kitapta sorularıma yanıtlar arıyorum,hayatı sorguluyorum,ölçüyorum,biçiyorum,tartıyorum biraz da akışına bırakıyorum.benim gibi bir insanın hayatı akışına bırakması şimdilik zor görünüyor;ama başaracağıma inanıyorum.bir gün mutlaka bırakıcam size söz :) antalyadan sevgiler...

12 Şubat 2009

olayların üstüne üstüne!


uzaklardan yazıyorum yine..saat gece 01.31 evdeki bütün bireyler uykularında belki yeşil kırlarda koşarkene ben ise uykumun yavaş yavaş gelmesine aldırmadan nette geziniyorum.aslında netin başına birkaç saattir çalıştığım eğitim psikolojisinde anlamadığım bir konu yüzünden oturmuştum; ama tahmin edersiniz ki netin başına oturunca kalkamadım.o sayfa bu sayfa derken kendi sayfama da bir bakıyım ee hadi biraz da içimi dökeyim dedim.iç dökme faslı da değil gibi aslında.dün itibariyle kpss denilen şu illetten kurtulmam gerektiğindeki bütün düşüncelerim bir oldular ve önüme üşüştüler.ben de onların sesine bu sefer! kulak tıkamayıp başladım çalışmaya.son 4 senedir öğretmenlikle o kadar bütünleşen ben şimdi tekrar başa dönüp ders çalışmaya başladım.olayların kötü yönlerini görüp sürekli mutsuz olmaya alışan bünyemi bu sefer ikna ettim ve bulunulan sıkıcı durumu kendime ders çalışma zamanı olarak ikna ettim.büyük bir çoğunluğun en büyük sıkıntısı olan bu sınavla başa çıkabilme yollarının en mantıklısı olan ders çalışmaya başladım.son durumlar böyle.erikson,piaget,freud...bunlarla haşır neşirim bu günlerde.umarım bu ders çalışma heyecanım sınav gününe kadar hiç azalmaz ya rabbim! son olarak a.r.o.g tan bir alıntı BU MAÇI ALICAZ BAŞKA YOLU YOK! iyi geceler ve esenlikler sunarım :)

6 Şubat 2009

tuhaf bir hikaye...


şu günlerde vizyona girecek olan bir film: benjamin button.internetin sihirli güçleri sayesinde vizyona girmeden izlediğim ve izlemekle kalmayıp hayran kaldığım bir yapıt..yaşamın tersinden başlayıp bizim için ilk olan noktada son bulmasını anlatan harika bir film.yaşlı,yorgun bir şekilde doğan ve günler geçtikçe gençleşip başa dönen bir adamın hikayesi.en iyi film dahil 13 dalda oscar adayı olan, başrollerini brad pitt ve cate blancett'in paylaştığı bu harika film için çok fazla söylenecek şey yok.sadece izleyin...şiddetle tavsiye edilir :)

adam olacak mısın?


uzun zaman oldu dimi görüşmeyeli..ne anlatabildim yaşadıklarımı ne de dinlemene izin verdim beni..uzaklardayım,karmaşığım o yüzden yazamadım,gelemedim karşına, anlatamadım.çünkü ben de inanmıyordum bunları yaşamam gerektiğine.o yüzden gelemedim,üzgünüm...hayat...insanı nerelerden alıp nerelere getiriyor.acaba doğru mudur demeden bir karmaşanın içine atıyor.şu an uzaklardayım dedim ya.hepsi birer zorunluluk yaşananların,mutlu muyum?iyiyim gibi.ne bileyim..ama daha iyi olabilirdim galiba.yine de bulunduğum durumdan mutlu olmaya çalışıyorum,her şeye rağmen.ufak da olsa bir ışık görmeye çalışıyorum.size zor gelen olayların,verdiğiniz emeklerin başkaları tarafından küçümsenmesi ne kötü! her bireyin bu dünyada farklı bir duruşu,farklı hayalleri var.hayattan bizi daha güçlü,daha sabırlı insanlar yapmasını dilediğimizde bunu kolayca yapmak yerine uzun yolu tercih ediyor.dayanılması zor olaylar,çooook sıkıldım artık dediğimiz mekanlar, problemli insanlar gönderiyor.bunlara dayanma süresince de bizi eğitiyor,büyütüyor.böylece daha sabırlı,daha olgun insanlar oluyoruz.her bir zorlukla burnumuz sürtüle sürtüle...yani her şeyin bir nedeni var gibi.bu taraftan bakınca olaylara, biraz daha indiriyorum kızgınlıkla bakan kaşlarımı..ne diyim,hayat devam ediyor,herkese ve her şeye rağmen...

21 Kasım 2008

Mustafa Filmi Hakkında

Evet Can Dündar doğruları filme aktarmış olabilir, evet Atatürkün insani yönlerini doğru bir şekilde sunmuş olabilir, zaaflarını, korkularını, hayatının bilinmeyen yönlerini bize göstermiştir, doğrudur. Fakat neden? Atatürkü daha çok sevmemiz için mi? Sadece gerçekleri yansıtmak için mi? Bence hiçbiri değil..Gerçekleri yansıtmış olmak ne zamandan beri bir sinema filminin hedefine ulaşmasını sağlayan faktör oldu.Gerçekleri yansıtmak nedir ki? .Tabii ki kim olursa olsun her insanın zaafları vardır. Ama bu gerçeği anlamakta zorlanacacağımız bir çağda yaşamıyoruz sanırım, en azından umarım.Yani heralde Atatürkü insan üstü bir varlık gibi görecek pek kimse yoktur.Bize böyle anlatıldığını söyleyenlere gülüyorum.
Filmin sorunu bence şu; iki farklı durum var ortada, birincisi bir kahramanlık destanının kahramanı olan insanın bunu nasıl başardığını anlatmak, ikincisi ise bu kahramanın bu işleri yaparken özel hayatında yaşadıkları.Film bu iki hayat arasında gidip geliyor.ama o kadar fütursuzca oluyor ki bu, insanlar tam kurtuluş savaşından bahsedilen, tarih kitaplarında yazan kahramanlık öykülerinin görselliğini ve anlatımını perdede ararken, konu bir anda Atatürkün tabii ki insani duygularla ve biraz yanlızlık ve çaresizlik kokan sevgilisine yazdığı mektuba dönüyor.Evet bu olmuştur.Savaş devam ederken Atatürk bunları yapmıştır.evet çok içki ve sigara içmiştir, karanlıktan korkuyordur, sığır sürüsünü isyancıların ordusu sanmıştır.Bu gerçek hayatta olmuştur.Ama sorun şu; maalesef benim güzel ülkemde hala o zamanları yani savaş yıllarını anlatan, bu mücadelenin nasıl kazanıldığını anlatan, hakkıyla yapılmış bir film olmadı.Olsaydı, insanlar(yani filmi eleştirenler aslında) Atatürkü bu filmde de bu yönüyle görmüş olduk diyebilirierdi.Filmin beklentisi belki bu cümle.Ama hayır.Asıl anlatılması gereken (perdede) daha anlatılmadı. İnsanlar bunu bekliyordu perdeden.Atatürkün zekasını görmek istiyordu.Ama film(Can dündar) neyi anlatması gerektiğine karar verememişti, arada kalmıştı.Filmin problemi buydu.
Katılmadığım başka bir konu da şu; filmin Can Dündarın gözüyle Atatürk anlatımı olduğu.Böyle söylenmesinin daha doğru olacağı.Eğer böyle bir açıklamayla eleştirilere cevap verilirse, Atatürk karşıtı olan ve Atatürkün filmin içinde de geçen bazı konuşmalarını(özellikle din ile ilgili olanlar) baz alarak yapacakları yapıtlara cevap hakkımız ortadan kalkar. Onun gözüyle Atatürk deyip geçebilecek miyiz? Bunları Atatürk söylemiştir, gerçektir, o zaman yer almalıdır yayınlanmalıdır diyebilecek miyiz?Sadece bu konunun üzerinde durulması bizi rahatsız etmeyecek mi? Unutmayalım ki bu bir tarih filmi.Tarihi anlatıyorsan tabii ki yoruma yer olmaz, ama sonuçta 2 saatlik bir film yapıyorsun ve olan herşeyi koyamayacağından seçim yapmak zorunda kalıyorsun.İşte bu seçim YoRuMdur!!!
(Eşim Fatih Aksoy'dan alıntıdır.)

1 Kasım 2008

bak ya şu hatunlara!

çok yakın bir aile dostumuzla konuşmuştuk bu konuyu:kızlara küçükten beri anlatılan masallar temasını.kızlara yani daha doğru tabirle bayanlara küçük yaşlardan itibaren erkek egemenliğinin empoze edilmesi konusu...anlatılan masallara baktığımızda genelde bir bayan ve beklenilen beyaz atlı prens hep başrollerde.örneğin pamuk prenses.hiçbir iş yapamayan, bütün işlerini yedi tane erkek cücenin yaptığı bir bayan profili.sabahtan akşama kadar öyle yatıyor(aslında bir nebze mutluyum erkeklerin çalışmasından masalın başlarında) ama sonra noluyor haydiii beyaz atlı bir prens gelip hayata döndürüyor tekrar pamuk mudur keten midir prensesimizi.be kadın! bu yaşa gelmişsin kocaman olmuşsun bir organize etsene şu cüceleri ne gerek var elalemin prensine!diğer bir hatuna bakıyoruz:rapunzel!hani şu babası tarafından kuleye hapsedilmiş şahıs.e be kızım e be kızım!sen uzattın madem o kadar saçlarını neden adamı yukarı çekiyorsun kesip bağlasana bir yere,kendin insene aşağı.yok illa malum erkek gelecek diye bekle!daha bitmedi diğer bir abla da neydi onun adı yaa hah külkedisi.abla tamam haklı üvey anne,kardeşler falan psikoloji bozuk.bütün işleri yapıyorsun temizlik,dikiş,ocağı yakmalar falan.e be kızım madem bu kadar beceriklisin.gitsene dışarıya gündeliğe.masaldaki saraya gitsen haftada bir, zaten köşesin!ama yok!illa prens gelecek.masaldaki imaj da şu:kısa yoldan direk sonuca ulaşmak.yani ne uğraşıcak kızımız sarayın veliahtını ayarladın mı zaten olay bitmiştir :) neyse işte bize küçüklükten beri anlatılan masallar ve ana fikirleri böyle.güzel bir bayan ve illa beklenen bir erkek!aslında bunların hepsinin batı masalları olduğunu düşünürsek çok da kızmamak lazım.türk masalları ve destanlarımızda ise her daim güçlü kadınlar,at tepesinde,elinde silah hatunlar...işte kadının gücü durumu yani..neyse gecenin bu vakti beylerin çok da sinirlerini zıplatmadan çekiliyorum aradan.gökten düşen üç elma misali...siz düşünün biraz...