25 Eylül 2008

ziller yeniden çalıyor...

arkamdan kayıplara karıştı diyenler olmuş.yok buralardayım ama bu haftalar farklı telaşlar içindeyim.ee malum okullar açıldı ben de bir türk dili edebiyatı öğretmeni olarak okuluma ve öğrencilerime kavuştum.o yüzden sesim çıkmıyordu.ama bu sessizlik kesinlikle ve kesinlikle keyifsizlikle alakalı değil.aksine çok keyifli günler yaşıyorum.hatta okuldaki öğretmen arkadaşlarım sessiz bir insan olabileceğimi hayal bile edemiyorlar.keza ben sürekli konuşma ve koşturma içindeyim okulda.yeni bir kadro,yeni öğrenciler hatta yeni müfredat konuları bile keyif veriyor :) çok şükür yani iyiyim...hafta içi her gün okulumla birlikte olup hafta sonları da gezme,tozma vb işlerle ilglieniyorum :) şimdilik son durumlardan haberdar olun istedim.öyle edebi yazılar yazamıcak kadar yorgunum şu an.sadece bilgisayarımdan yükselen "Elveda Rumeli" nin dizi müziklerine bıraktım kendimi.ısrarla ve şiddetle albümün temin edilmesi önerilir.özellikle albümün 3.şarkısı "bozdoğan" ve 4.şarkısı "jarnana" adlı parçası üstünüzdeki sıkıntı ve yorgunluğu alacak inanın bana...keyifler diliyorum kocaman..buralardayım yani kaybolmadık :) takipteyiz...

9 Eylül 2008

benim aklıma gelenler bu kadar eklerseniz yayınlarım...


üzülüp ağlamak yerine gezelim
daha çok et yemek yerine daha çok sebze yiyelim
daha çok tv izlemek yerine daha çok okuyalım
her zaman anlatmak yerine biraz da biz dinleyelim
isyan etmek yerine kabullenelim
merak etmek yerine deneyelim
saklamak yerine söyleyelim
ertelemek yerine şimdi çözelim
ağlatmak yerine güldürelim
oturmak yerine yürüyelim
daha çok kola yerine daha çok su içelim
kendimizi ihmal etmek yerine daha çok önemseyelim
hayatı ıskalamak yerine tam ortasına girelim
hep siyah beyaz yerine başka renkleri de önemseyelim

değiştirdim yine....

evettt yine değiştirdim napalım değişiklik lazım hayata dedik bari sözümüzde duralım.iftara birkaç saat kala nette vakit geçiriyorum görüldüğü gibi.insan ramazan ayında sabrı daha bir benimsiyor daha bir anlıyor.hayatta da böyle aslında.bir şeylerden mahrum kalıyoruz istemeden de olsa ama sonra güzel olaylar demek istediğim mutlaka güzel bir iftar sofrası bizi bekliyor.bir sürü örneğini görüyoruz hayatta.insan bunalıyor,sıkılıyor,her şey üst üste geliyor resmen."bu kadarı fazla" dediğiniz anda başka bir sorun kıs kıs gülüyor köşe başından bize doğru yol almaya başlıyor bile.oluyor böyle zamanlar.ama inanın hiçbir acı sonsuza dek sürmüyor.başa gelen her şeyin bir sebebi var.mutlaka bir nedeni var başımıza gelmesinin.o yüzden her şeyin hayırlısını gönderiyorum size.her gecenin mutlaka bir sabahı vardır.benim hala umudum var size de kocaman kocaman umutlar gönderiyorum yakalayın bir de bu şarkıyı şarkıya da klibe de hastayım :)
not: bana şu kelimelerin içine linkler saklamayı öğreten çilekli pastamı da öpüyorum en güzel yerlerinden :)

8 Eylül 2008

huzur diliyorum herkeslere...

özledik birbirimizi dimi?ne zamandır yazmıyordum yazamıyordum demek daha doğru.kendimle fazla haşır neşir oldum ve yazamadım bir türlü.iyiyim ama çok şükür.üstümdeki kara kara bulutlar dağıldı gibi biraz.dinleniyorum,geziyorum,eski arkadaşlarımla görüşüyorum.çok iyi geldi hepsi çok şükür.bu arada tabi ramazan a girmiş bulunuyoruz.Yüce Rabbim herkese hayırlı etsin şu günleri.insan huzur doluyor bu ayda.daha bir sakiniz daha bir huzurluyuz sanki.huzurumuz daim olsun inşallah bugünler geri gelmiyor geçirdiğimiz hiçbir günün telafisi yok.bugün günlerden 8 eylül 2008 ve bir daha böyle bir gün yaşanmayacak.o yüzden lütfen sakin olalım mutlu olalım her şeyi oluruna bırakalım olmaz mı?ben öyle yaptım çok da iyi geldi tavsiye ederim sevgiler ve hayırlı ramazanlar...zamanın bizi beklemediğiyle ilgili bir de şarkı gönderiyorum size afiyetle dinleyin.. zaman beklemiyor....

6 Ağustos 2008

sadece bir kere! değerlendirmesini bilene..

Bir fizik dersidir hayat
Ne vakit yolunu zamana bölsen
Sana daima hızını verir
Kimse zaman vermez oysa
Sen ne kadar hızlı gidersen git
Hayat sana hep yavaş gelir

Ne kadar yaşasan acemisin
Ne kadar koşsan yavaş
İyiyi ve kötüyü peki
Söyle kim bilebilir

Oysa bozuk saat bile
Günde en az iki kere
Hiç tereddüt etmeden
Sana doğruyu gösterir

Ve ne tuhaf ki hayata
Her gelen insan gibi
Gençlik de şu başa
Yalnızca bir kere gelir


Yiğit GÜRALP

belki...

bir an kapasam gözlerimi..her şey güzel olsa artık tam gözümüzü açtığımızda bir kutlamada bulsak kendimizi herkes bize gülümsese..."evet şu an senden mutlusu yok" dese biz de aynen öyle hissetsek.şu içimizdeki boşluk duygusu dolsa..hayata yeniden ve bu kez daha farklı bir yerden baksak..silsek her şeyi bütün kötü anıları.."her şey geçti bak" dese biri."bak sen bu kadar üzüldün ağladın ama geçti artık" dese yalan söylese kandırsa bir kere...şu ordan oraya atarak kendini çarpan kalbim dinlense biraz.bir liman bulsak,gitsek ve bir daha hiç gelmesek bu şehre...artık şu yazıları yazarken ağlamasam...çok karanlık bugünlerde bu yazıyı da siyah yapsam kapatsak her şeyi...

26 Temmuz 2008

sakıncalı

evet çok sakıncalı diye karşı çıkıyorum. neye mi? tabi ki plan yapmaya..plan yapmamalı insan.hayatı olduğu gibi geldiği gibi kabullenmeli diye düşünüyorum.tersini yapmak mı? tam bir hayal kırıklığı.kırıklıklar,kırgınlıklar,hüzünler,üzüntüler...ama maalesef ne kadar başarılı olabiliyoruz bu konuda.her adımımız plan değil mi?akşama şunu yapayım,cuma günü şunlarla görüşürüm,haftaya,gelecek aya,seneye...liste uzadıkça uzuyor..plan yapmamalıyız derken bile yeni bir plan doğmuyor mu sizce de?işte bundan böyle daha bir kararlı olalım o zaman anı yaşamaya,hazırlık yapmamaya...yolda yürürken,metroya binerken,uyumaya çalışırken,yastıkla cebelleşirken sürekli bir şeyler tasarlamıyor mu bu yorgun beyinler?beynimizin %10 unu kullanıyormuşuz biz insanlar."hey diğer %90 lık bölümü nerdeymiş?"diyenleri duyar gibiyim.%10 luk bölümü bile fazla gelirken zaman zaman, napıcaz geri kalanı.daha mı fazla zeki oluruz diye mi düşünüyorsunuz?"ah işte bu yüzden ben hedeflerime ulaşamadım,işte bu yüzden aya gidip orada yeni yaşamlar keşfedemedim!"hayır,kesinlikle öle değil durum.biz yine aynı hayatları yaşayıp,aynı şeylere kafa yorucaktık.sizce böyle bir konumda beynimizin %100 ünü kullanmak yazık olmaz mıydı?neyse konuyu çok fazla dağıtmadan başa dönerek toparlamak gerekirse yeni bir günü yeni bir haftayı yeni bir insanı plan yapmadan karşılayalım olur mu? Allah isteyene verir,plan yapana gülermiş çünkü..

14 Temmuz 2008

çok huzursuzuz...

çok kırılganız,çok mutsuzuz...neden ki?annelerimiz,teyzelerimiz gibi 50 yaş grubunu gözlemlediğimde hemen hepsinin türlü türlü sıkıntılardan geçtiklerini ve bugünlere geldiklerini görüyorum.başlarından geçenleri dinledikçe ağzımız daha bir açılıyor şaşkınlıktan ve ne kadar şımarık olduğumuzu düşünüyorum birden.2000 li yılların gençleriyiz.ve çok mutsuzuz hepimiz.bütün psikolojik rahatsızlıklar dönemimizde çıktı: panikatak,depresyon,stres,... hele stresi öyle bir karşıladık ki hemen bağrımıza bastık.daha önce nerdeymişsin ya stres? millet olarak çok sevdik seni hepimiz stresliyiz çok şükür rabbime :) sıkıntıdan oluyor bütün bunlar.yine birilerini arıyorum suçlayacak.bu kadar korumamalılardı bizi yetiştirirken büyüklerimiz.bunu düşünmeye başladım son günlerde.sezenin şarkısını dinledim dün gece:"bu kızı yeniden büyütmeliyim,kor ateşlerde yürütmeliyim,değirmenlerde öğütmeliyim,farkındayım..."evet ben de farkına vardım galiba durumun.ailelerimiz çektikleri sıkıntıları çekmeyelim diye el bebek gül bebek büyütmüşler bizleri.cam fanus içinde korumuşlar her şeyden,herkesten.ama sanırım yanlış bir karar bu.onlara kızamıyorum.ama keşke daha az korusalarmış bizleri.biz de böyle mutsuz bir gençlik olmazdık belki.her şeyimiz var televizyonlarımız,bilgisayarlar,telefonlar,mp3 ler...o yüzden farklı gelmiyor bize hiçbir güzellik.var çünkü hepsinden var.büyüklerimizin gençliklerinde ise olan bir şeyy yok.komşunun evinde televizyon izlemeler,akrabanın küçülen elbisesini giymeler...ama o kadar eminim ki daha mutlu olduklarına.yokluk,hiçlik sanırım mutluluğu da,tatminkar olmayı da getiriyor yanında.bizimse gözümüz hep aç,daha fazlası yetmiyor daha fazlası.ama yine de etmiyor işte mutlu olamıyoruz.çok üzülüyorum...keşke böyle olmasaydı,keşke böyle olmasaydık.huzuru olmalı insanın bence sağlıktan bile önce.çünkü huzurla çıkıyor her şeyin tadı,sağlığın,paranın,konforun...Allahtan tek değil ama en büyük dileğim: "lütfen Rabbim hepimize huzur ver..." huzurlu kalın lütfen...

2 Temmuz 2008

itiraf ediyorum..

itiraf ediyorum evet:kadere inanıyorum.bunun için beni suçlayan arkadaşlarım olacaktır."bu yaşta ne alaka bu demode fikirler?,tuttu yine sofuluğun!" diyenleri duyar gibiyim.ama durum budur,kadere inanıyorum.ve bunun hayatı kolaylaştırıcı bir yol olduğunu düşünüyorum.her zorlayıcı yeni durumu "kaderde böyle yazılıymış" diye karşılamak belki de bir bakıma sıkıntılara karşı direnç göstermemek gibi. karşılaştığımız zorluklara,kötü sürprizlere karşı kullandığımız kılıç kalkan ekibinin bir üyesi.lisansüstü eğitim sırasında hocalarımızın o zevkli derslerinden birinde bazı ilginç kelimeler öğrenmiştik.üç önemli sözcük varmış meğer hayatımızda:ego,id,süperego.bunları kısaca hatırlatmam gerekirse kendi üslubumla: id,bizim hayvani diye nitelendirebileceğimiz duyguları barındırıyor.açlık,susuzluk,cinsellik...bunların hepsi "id" başlığında toplanabilir."süperego"muz var bir de adından bile belli kallavi bir şey olduğu. bu ise toplum ve değer yargıları diye adlandırılabilir.geriye bir tek ego kalıyor ego ise id ve süperego arasındaki köprü olarak görür vazifesini.daha bir örneklemek gerekirse "acıktım,susadım,sekse ihtiyacım var" gibi en yabani duygular hep "id" in cümleleri.süperego ise köşesinden hemen sesleniyor:"şişşş alo hayrola şaşırdın galiba,ne kadar ayıp insanlar aç yemek yiyemezsin;barajlarda su yok,su içemezsin;cinsellik mi! onu geç zaten mümkün değil!"işte böyle bir durumda egomuz devreye giriyor:"tamam,panik yok şimdi ben aranızı yapıcam sizin.susadın mı?içebilirsin ama şimdi değil birazdan,acıktın mı biraz daha sabret şu işim bitsin hazırlıcam."gibi cümlelerle yapıyor arasını bu ikisinin.bunu yaparken de baz savunma mekanizmaları kullanıyoruz bilinçli ya da bilinçsiz.bastırma,inkar itme,kabullenme,... bu üçü ile savunma mekanizmalarımız arasındaki ilişkilerle geçiyor bütün hayatımız.aradaki dengenin nasıl ve ne şekilde olacağı size kalmış.kolay gelsin...

1 Temmuz 2008

bu sivri zekaların her birine alkış gönderiyoruz...

-Bu yıl okula başlayan torunum için kuvvetli bir moral alkışı istiyorum. Daha ikinci gün: 'Örrrtmenim, taa evden buraya tel çizmeye mi geldik, hep yumarlak mı yapcaz, harf felan öretmicen mi?' deme cesaretini gösterdiği için.
-Bu taraf bitti.' diye CD'yi arkasına çeviren ve sonra da 'CD çalar çalışmıyor!' diye feryat eden anneme alkış az geliyor!
-Yemek masamın üstünde duran modeme uzun uzun bakan anneanem 'Bu ne?' diye sordu. Ben de kolay anlasın diye 'Hani benim bilgisayarım var ya onunla internete giriyorum. İşte internete girmek için o kutu zorunlu.' diye uzun uzun açıkladım. Anneannem dinledi beni; 'Yani modem bu' dedi bir alkış da bu anneanneye.
-Bir alkış da annesine yaz okulunu kazandığı müjdesini veren üniversite öğrencisine gelsin. Bu yaratıcılığa şapka çıkartılır.
-Tikky olduğu her halinden belli olan kızımız Beşiktaş-Taksim midibüsünde yanındaki arkadaşına dert yanmaktadır. ''Şekerim dördüncü kez girdim ÖSS'ye, ama yine kazanamadım, gidicem sonunda Amerika'ya o olucak. Böyle böyle beyin göçü oluyor işteeaa!'' Sen git, masrafları ben karşılıyorum.
-Bir alkış da lisede edebiyat dersinde okuduğu şiir bitince sınıfa dönüp 'Bu şiiri ünlü Alman yazar Goethe yazmıştır' diyen hocaya, 'Niye, kağıt bulamamış mı?' cevabını veren arkadaşa gönderelim.
-Eğer bir sokakta yürüyorsanız ve camında ''Bu ev kiralıktır'' yazılı bir evin yanından geçip birkaç adım sonra önüne geldiğiniz bir başka evin camında ''Bu da'' yazısını görürseniz bilin ki Trabzon'dasınız.
-Bir alkış da lisede edebiyat kitabından bir metni tüm sınıfa sesli olarak okurken V. Hugo'ya 'Beşinci Hugo' diyen arkadaşımıza gelsin.
-Kardeşim karne almıştı. Fakat birçok zayıf notu vardı. Annem, babamla beni kenara çekip uyarıları sıralıyordu; 'Sakın çocuğun moralini bozmayın, sakın kötü bir şey söylemeyin.' Uyarılar özellikle babama yönelikti; 'Hele de sen, sakın çocuğun gururunu kırma.' Babam daha fazla dayanamadı ve sordu; 'Karne için ne zaman özür dileyeceğiz?' bir alkış da bu babaya..
-Bankada gişenin önünde işlemimin yapılmasını bekliyorum. Yanımdaki gişede işlem yaptıran yaşlı teyzeye, işlemini yapan kadın soruyor: 'Parayı kim alacak teyze? Alıcısına ne yazalım?' Teyzem cevap veriyor: 'Bu paranın hayrını görme İnşallah yazalım.'
-Dün gece evime giderken yolun tenhalığından olsa gerek kırmızı ışıkta geçtim. Ardından yurdum polisine alkışı hak ettiricek anons: 'Bacım o geçtiğin gece lambası değildi, çek sağa.'
-5. Sınıfların Fen Bilgisi sınavının 2. sorusu: 'Hacim nedir? Bir örnek vererek açıklayınız.' Öğrencimizden gelen cevap: 'Hacdan gelenlere hacim denir. Örnek: Nasılsın hacim?'
-Hareketli bir Bağdat Caddesi akşamında, polis abilerimiz rutin olduğu üzere devriye gezmektedir. Işıklarda müşteri bekleyen taksiye yaklaşılır ve; ''Ticari, bekleme yapma, devam et.'' anonsu yapılır. Camdan eliyle "1 saniye"işareti yapan taksiciye, ikinci ve çok manidar anons gelir ardından; ''Ticari, benne pölümüye girme! Devam et dedik!''
mail yoluyla bu yazıyı paylaşan arkadaşım banuya teşekkürler...