13 Eylül 2009

ah şu sivilceler...

27 yaşıma geldim hala sivilcelerle uğraşıyorum yaaaaa :( yağlı bir cilde sahip olmam nedeniyle yediğim en ufak yağlı besinin izlerini ertesi gün cildimde görebiliyorum.herkesin muhabbetini güzelleştiren çekirdek bile zulüm oldu bana.aşırı sivilcelerim yok ama titizlikle dikkat etmezsem hemen geri geliyorlar :( bunun için cildiyeye gittim tabi ki.ama onlar da kesin bir çözüm olmadı.birkaç gündür internetten de araştırıyorum.bu konuda suna dumankayayı gerçekten çok beğeniyorum.verdiği bitkisel çözümler işe yarar görünüyor.yine böyle okurken bir yoruma takıldım.amerikada okuyan biri sivilceler için oradaki hemen hemen tüm gençlerin aynı formülü kullandığını yazmış.yüzlerini hafif ıslatılmış kabartma tozuyla 15 saniye yıkıyorlarmış.sonra da 1 damla elma sirkesi+8 damla su ile yüzlerini siliyorlarmış.sivilce derdinden bu şekilde kurtulmuşlar.ilgimi çekti.dün gece denedim.kabartma tozuyla yıkarken cilt hafif yanıyor ama sonrasında gerçekten temizlik hissi geliyor insana.evde elma sirkesi olmadığı için devam edemedim ama en kısa sürede alıcam.merak ediyorum acaba gerçekten işe yarar mı ki??aktarlarda satılan papatya özlü sabun da sivilceler için önerilmiş.sizin de bu konuda kullandığınız bitkisel yöntemler varsa iletirseniz sevinirim.çekirdek dolu günlere :))

12 Eylül 2009

başka söze gerek yok...

HAYATI ISKALAMA LÜKSÜN YOK SENiN !
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin. İki ucu keskin bıçaktır bu işin... Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman... Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak İçin uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın. Her zaman ki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurken de mutlu oluyorsun Unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana... Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası... Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir. "Yürek sesi ne?" bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu... Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Nazım Hikmet RAN