26 Aralık 2009

yarı hacı olduk bugün..

tahmin ettiğiniz gibi nerdeyim? konyada!dün antalyadan akşamüstü gibi çıktık daha uzun sürer diye tahmin ettiğim ant-konya yolu 3.5 saatte bitti.antalyadan çıktıktan kısa süre sonra başlayan soğuk gerçekten iç anadoluda olduğumuzu bize hissettirdi.samsun istikametinde süren yolculuğumuzu konyaya uğrayarak hem hafifletmiş olduk,hem de buradaki kuzenlerimi görme ve konyayı tanıma fırsatı buldum.konyayı daha küçük bir yer diye tahmin etmiştim.evet türkiyenin yüzölçümü açısından en büyük ili.ama gerçekten çok çok gelişmiş.şehrin bir ucundan diğer ucuna gidebilmek hakketen zor.her türlü çarşı pazar alışveriş merkezi mevcut.tabi yıllar yılı çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış olması da şehri bir kültür merkezi haline getirmiş.ne tarafa baksanız bir cami,külliye,medrese çıkıyor insanın karşısına.sabah itibariyle gezmeye çıktığımızda ilk istikametimiz tabi mevlana oldu.cumartesi olması sebebiyle yerli ve yabancı tursitlerin akınına uğramış olan mevlanayı gezdik.mevlananın ve çeşitli evliyaların sandukaları arasında gezerken çeride çalınan ney müziğiyle huzura kavuşuyor insan.oradan çıkıp aşk romanının da etkisiyle tabi ki nereye gittik??şems-i tebriziye! mevlananınkine göre çok çok daha sade bir dergahta yatmakta olan şems yazılanlar gibi gerçekten ebedi istirahatgahında da çok çok sadeydi.içeride bir köşede oturup orada oturmanın huzurunu dinledim biraz.dinledim diyorum gerçekten bugün konyada gittiğimiz her yer huzurla doluydu.ama en çok şemsin yanında bunu hissettim.elif şafağın kitabında anlattığı gibi sandukasının altında da şehit edildiği yazıyordu.sandukalar birer görüntü unsuru olup asıl kabirler yer altındaymış.tabi ki bunları görme şansımız olmadı.ama yazılana göre şemsin kabri atıldığı kuyunun hemen yanındaymış.gerçekten huzur dolu bir gündü,hepinize de konyadan huzurlar mutluluklar gönderiyorum...

24 Aralık 2009

koyver gitsin!

az önce okuduğum bir araştırmaya göre gözyaşı dökenler daha çabuk iyileşiyorlarmış.gözyaşının zararlı bakterileri ve virüsleri öldürdüğü de uzun zamandır bilinmekteymiş.gerçekten insan sıkıntılı olduğu ya da gerildiği durumlarda ister istemez koyverip gidiyor.iniyor yaşlar insanın çaresiz gözlerinden.belli ki bir savunma mekanizması.ne kadar ağlayan insanlar toplumun büyük kısmı tarafından acizlikle tanımlansalar da ben ağlayabilmenin büyük bir erdem olduğuna inanıyorum.biz bayanlar bu konuda daha bir ileriyiz zannımca.yapılan 1 aylık bir araştırmaya göre kadınlar erkeklerden 4 kat fazla gözyaşı döküyorlarmış.erkeklerin ağlamamak üzere programlanmaları da dertlerini üzüntülerini içlerine atmalarına yol açıyor.ağlamayı bastırmak bireyde çok çok daha büyük bir moral bozukluğuna yol açıyormuş.yani durumun vahimliğini ikiye katlıyor.halbuki ağladıktan sonra bireyde görülen rahatlama gözyaşının iyi geldiğinin bir kanıtı.duygusal sebeplerle dökülen gözyaşının(bir de tabi yabancı cisimlerin göze temasıyla oluşan gözyaşı var)%24 oranında protein içerdiği saptanmış.ayrıca ağlamayanların mide ve bağırsak hastalıklarına daha çok yakalandıkları da araştırmanın sonuçları.bu araştırmadan sonra napıyorruuzzz;koyveriyoruz!yanımızda yaslanacağımız bir dost omzu olsa da yalnız olsak da belki çoook uzaklarda hiç önemli değil.hiçbir zaman duyguları bastırmıyoruz.umarım çok çok güzel günlerde sadece muhteşem olaylara mutluluk gözyaşları dökebilelim...

14 Aralık 2009

fondoten budur!

yaklaşık 2-2.5 sene önce antalya boyner mağalarını gezerken(burda olanlar bilirler girişte hemen sağda)bourjois standını görmüştüm.o zamanlar iyi bir fondoten arayışında olan ben satıcının da etkisiyle doğru bir seçim üzerinde olduğumu anlamıştım.bir kere kokusu muhteşemdi,bu kadar hoş kokulu bir fondoten görmemiştim.fiyatından ötürü(o zamanlar 44 ytl idi yalan olmasın ama öle hatırlıyorum)alamamıştım.gel zaman git zaman bu gerçekleşmeyen alışverişten az biraz süre sonra ben eşimin işi dolayısıyla kazakistana gittim.orada mağazaların birinde yeniden karşılaştık bourjoisle.hemmm de 18 ytl fiyatı ile.gidenler bilirler yurt dışında kozmetikler inanılmaz ucuz.en azından kazakistan için bu böyleydi.ve ben aklımda kalan bu şekere sonunda sahip oldum.gerçekten cilde inanılmaz uyum sağlıyor ve sürülünce hiçbir yapaylık hissettirmiyor.görüntüsü,kokusu,kapatıcılığı başlı başına harika bir fondoten.en azından benim için bu böyle.sizin de kullandığınız ve memnun olduğunuz bir fondoten markası varsa lütfen görüşlerinizi bekliyorum.öptüm!

10 Aralık 2009

çakraymış! o da ne???

bir enerji muhabbetidir gidiyor.sevgili annem ben lise çağlarındayken enerji,meditasyon vb.eğitimleri takip etmeye çalışıyordu.bir yandan da harıl harıl kişisel gelişim kitapları okuyordu.o zamanlar hayal aleminde yaşayan bana acayip sıkıcı gelen bu konular yaş ilerledikçe,zaman geçtikçe,hayat aktıkça,şartlar zorlaştıkça vb.ilgimi çekmeye başladı.gece yayınlanan sohbet porgramlarını takip ettiğimi önceki postumda yazmıştım.enerji konusuna da "hülya avşar soruyor"adlı programda takıldım.bioenerji,bitki,taşlar vb.uzmanı ahmet maranki konuğuydu hülya avşarın.enerji konusunu işlerken çakralardan bahsetmeye başladı.vücudumuzda 36.000 enerji noktası ve 7 tane de çakra bulunmaktaymış.getirdikleri son teknoloji sayesinde kamplarına gelen kişilerin vücutlarını taradıktan sonra bu enerji noktalarını bulup rahatlıkla kapalı olan çakraları açabildiklerini anlattı.şöyle bir düşününce inanılmaz gerçekten.biz,yani bu bedenin allahtan sonraki sahibi,biz bilemezken vücudumuzu bir makine nasıl olacaktı da bu noktaları tek tek bulup çıkarıp bir de kapalı kapıları açabiliyordu??gerçekten başarılı.keşke istanbulda olsak da imkanlarımız dahilinde bu programlara katılabilsek,keşke!bizim için bu kadar önemli olan çakra meselesi gerçekten bilinmesi ve üstünde çalışılması gereken bir konu gerçekten.örneğin kök çakra denilen noktanın kapalı olması durumunda cinsel hayatın zayıflaması hatta bitmesi,doğum yapamamak gibi olması gerçekten çok çok ilginç geldi bana.çakraların kapanmaması için yapılması öncelikli olan konu ise tabiki olumsuz düşünmemek.beynimizi kalbimizi olumsuz düşüncelerle doldurmamak.yazarken ya da okurken kolaylıkla belirtilen bu konu kolay değil ama inanıyorum başarılmayacak kadar da değil.zihinsel çatışmalar,kötü düşünceler,stres,psikolojik baskı,affetmeyi bilmemek çakralarımızın kolaylıkla kapanmasına yol açıyormuş.olumlu düşünce,sükunet içinde bir yaşam,bol su içmek,sağlıklı beslenmek bizim başlıca yapmamız gerekenler.stres en büyük düşmanımız biliyoruz ki.stresli geçen bir günün ardından bir leğene su koyup içine 5 çorba kaşığı tuz ve 1 çorba kaşığı elma sirkesi ekleyip ayaklarımızı bu suyun içinde dinlendirmemizi stresten arınmak için çok iyi bir yol olduğunu öneriyor uzmanlar.umarım biz de en kısa sürede kapalı olan noktalarımızı açalım inşallah,sevgiylen ve huzurlan kalın emi!! :))

8 Aralık 2009

adaçayının tılsımı

dün gece yine hafta içi her gece olduğu gibi "saba tümerle bu gece" programına takıldım.saba tümer insana ekrandan pozitif enerji göndermekle kalmıyor,attığı kahkahalarla insanı güldürmeyi de başarıyor.programda değinilen konular,davet edilen konuklar genelde her zaman popülariteyi yakalıyor.gece 23.00-01.00 yayınlanan programın dün geceki son konuğu ünlü astrolog nuray sayarı idi.sabah programlarından da tanıdığımız nuray sayarı enerji ile ilgili konulara değindi.evinde pozitij enerjiyi toplamak ve negatif enerjiyi dağıtmak için sürekli olarak adaçayı tütsülediğinden bahsetti.ben de oradan bunu duyunca nette biraz araştırdım.gerçekten de yaygın olan bir inanışı bugüne kadar hiç duymadığımı fark ettim :)yazıyı bitirdikten sonra tarife göre çok fazla olmamak şartıyla(çünkü adaçayı yanarken evinizi duman altında bırakabilirmiş)adaçayını yanmaz bir kapta tutuşturmak suretiyle çıkardığı dumanı evin içine yaymayı denicem.bu işlemi yaparken de pozitif pozitif cümleler söylerseniz iyi gelirmiş.haberiniz ola.hayırlısı olsun bakalım.hadee öptüm...